Evrensel düşünmeden sol olmak

Sol bir siyaset üzerine tartışmalar sürerken perşembe günü kaldığımızdan yerden devam edelim.

Bizdeki sol siyaset arayışlarının bir başka temel eksikliğini meseleye içeriden bakmak olarak görüyorum ben. Konu üzerine düşünenlerin, yazıp çizenlerin önemli bir bölümü yalnızca iç dinamikleri ve iç siyasi gelişmeleri dikkate alıyorlar. Bu eksik bakışın iki yönü var: Birincisi olan bitenleri yalnızca iç dinamikler ile anlamaya ve yorumlamaya çalışmak. İkincisi de üretilecek yeni sol iddianın yalnızca iç meselelere dönük çözümler içermesi.

Yani içeriye dönük bakışın hem metot hem de hedef olarak dış dünyayı ıskalaması yeni bir sol siyaset üretebilmenin önündeki önemli bir engel.

Hâlbuki bugünün dünyasına yalnızca iç dinamiklerden bakarak çözüm üretmek artık mümkün değil. Dışımızdaki dünyada da önemli şeyler oluyor, bu olanlarda ülkemizi sanıldığı gibi yalnızca komplo teorileri üzerinden değil, hemen her alanda hayatımızı doğrudan etkiliyor. Kaldı ki, Türkiye tüm eksikliklerine karşın küresel dünyaya önemli oranda da eklemlenmiş halde. Ekonomik olarak da, siyasal ve sosyal olarak da küresel aktör olan Türkiye’deki sol siyaset arayışları bu veri durumdan yola çıkarak düşünmek durumunda.

Özellikle küresel ekonomik kriz sonrası dünya yeniden kurulurken gelen yeni dünyaya dair bir iddia sunmadan da yeni bir sol siyaset üretilemez. Cemil Ertem geçenlerde Taraf gazetesindeki köşesinde şöyle yazıyordu:

“Türkiye bu eşiğe hazırlanmalıdır. Çünkü teknoloji, markanın ve her şeyden önce insan yaratıcılığının öne çıktığı, ucuz para ile ihracatının, devletle vurgunun ve spekülasyonun, borsa simsarlığının mümkün olmadığı, gelişmekte olan ülkelerde ücretlerin yükseldiği, ulus-devletin tarih olduğu, piyasanın demokrasisinin küreselleştiği yeni bir döneme gireceğiz. Endüstri sonrası toplum, yeni kurumlarını ve yeni sınıflarını tam buradan ve Doğu’dan başlayarak üretecek. Eski burjuvalar da eski proleterler de tarih oluyor. Yeni sınıflar yeni sorunlarıyla çok yakında tarih sahnesinde olacak.”

Cemil Ertem dış dünyaya ve değişen hayata referans verirken geçen yazıda benim de sözünü ettiğim bir başka meseleye dikkat çekiyor. Ekonomi politiğe göre tanımladığımız bir çok şey kültür politiğe doğru dönüşüyor, paradigma değişiyor.

Bu yeni dünya da Türkiye’ye ve yeni sol siyaset arayışlarına müthiş fırsatlar sunuyor. Türkiye kendi iç sorunları olarak Kürt meselesinden, siyasal İslam ve türban meselelerine kadar birçok yeni hayatın sorunlarıyla birebir uğraşıyor. Bunların yanı sıra hemen yanı başımızda Irak’ta yeni bir ulusal bilinç gelişirken, Kafkaslar ve Balkanlar’da kültür politiğin yeni sorunları var.

Komşularımızla beraber bu coğrafya canlı bir laboratuar niteliğiyle bize hem sorunları tanımak, tanımlamak için, hem de yeni bir dünyanın ipuçlarını taşıyacak çözümleri üretebilmek için müthiş fırsatlar vaat ediyor.

Bu fırsat çözüm üretme olanağı yanı sıra yeni dünyanın, yeni hayatının, yeni sol iddiası olabilmenin de fırsatını veriyor. Tabi ki yeni sol iddia yalnızca kendi sorunlarımıza değil evrensel çözümler iddiası da taşıyacaksa.

Artık küresel siyasi ve ekonomik aktörler de, sanayi gücünün ve toplumunun ürettiği Batının yönetim ve iktidar gücünün kırıldığını ve yeni gücün Doğu’nun da dâhil olduğu yeni bir kompozisyonla oluşacağına kabul ediyor ve dillendiriyorlar.

Yeni sol iddia böylesine küresel iddialar üretebilir, yeni paradigmalardan yeni bir dil geliştirebilirse başarı yolunda önemli bir adımı başarmış olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.