Halktan kopmuşlar meğer

Haberin farklı gazetelerdeki cümlelerinden bir kaçı şöyle:

“CHP’nin önde gelen ismi Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sol sokağı göremedi. Ya tatile gittik, ya sıcak evimizde oturduk” eleştirisi yine ’sol’da yankı buldu. CHP’li ve CHP tabanlı solcular bu çıkışa hak verirken, sıkıntının parti yönetiminde olduğu görüşünde birleştiler.”“CHP iktidara en yakın süreci yaşıyor. Ama bu sürecin halk nezdinde kabul görmesi için bizim eylem ve söylemlerimizin halka çok detaylı olarak aktarılması gerekiyor.”  “Oturduk, sıcak evlerimizde gazete okuduk. Altındağ’da bir aileye misafir olduk mu? Onları misafir ettik mi? Onlar (AKP) bunu yapıyor, biz yapmıyoruz. Rahata alıştık, tatillere gidiyoruz.” “Umut vaat etmeyen siyasi partiler iktidara gelemez. Eleştiri üzerine kurulmuş bir sistem sonuç vermez, halkı mutsuz eder.”
Tabi ki her zaman olduğu gibi medyamız ”ne olacak bu solun hali” dizilerine başladılar ve yine bildik 20 – 30 isimden alınmış görüşleri okuduk.

Ama sorunun cevabı Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin içinde de vardı zaten. Solun ve CHP’nin meselesinin, yalnızca “kendini anlatabilmek” üzerinden yapılacak her yorum ve öneri çıkmaza saplanmak zorunda.

İki nedenle: Birincisi, sol ile bugünkü CHP’yi beraber düşünmek ve cevap aramak daha baştan kaybetmek demek. İkincisi solun da CHP’nin de temel sorunu kendini anlatabilmek değil, sorunları doğru tanımlayıp doğru politika üretebilmek öncelikle. Üretilecek politikaları nasıl anlatacağımız yani siyaset tarzı meselesi bundan sonra düşünülebilir ancak.

Tabi bir de asıl çıkmaz, düşünmeye “solu kurtarmak” söyleminden başlamak. Önce 2010 dünyasının ve Türkiye’sinin yeniden okunması, anlaşılması, değişenlerin ne olduğunun saptanmasından başlamadıkça bu sorunu çözemeyeceğiz.  “Kürtlerden alış veriş etmeyin” kampanyasını yapanların da “sosyal devlet politikalarını rüşvetle oy almak olarak” tanımlayanların da Ergenekon’u savunanların da halka “bidon kafalı” diyenlerin de sol kabul edildiği bir dünyayı başlangıç noktası kabul ettiğinizde zaten baştan işiniz çıkmazda demektir.

Bu tartışmalar neredeyse yirmi yıla yakındır yapılıyor. Neden etkin bir sol parti ve politikalar üretilemedi? Hep aynı nedenden: çünkü solu kurtarmak, sol boşluğu doldurmak niyetinden başlandı. Hâlbuki dünyayı ve Türkiye’yi yeniden anlayan ve yorumlayan bir düşünce ve çabadan başlasaydık, bugünün taleplerini doğru anlasak ve o taleplere cevap üretmeyi dert edinseydik mesafe alabilirdik.

Milat olarak ister “12 Eylül 1980 darbesini” alalım, ister “1989 Berlin Duvarının yıkılışını” ya da isterseniz ülkede” ilk gerçek kişisel bilgisayarın satılmaya başladığı 1986 yılını” alalım ama bir şeyler değişti ve değişiyor hala da. Gündelik hayatın ritminden düşünme ve iş yapma biçimlerimize bilimden devlet tanımına o kadar çok şey var ki değişen.

Günümüz hayatını ve siyasetini hala sanayi toplumu teorileri ve kavramlarıyla anlamaya çalıştıkça sıkışıyoruz. Belki de artık “ekonomi politik” üzerinden ve toplumsal olan üzerinden anladığımız ve açıkladığımız şeylerin kimyası ve niteliği değişti. Belki de artık kültürel olan üzerinden düşünmeye, ekonomi politik üzerinden değil kültür politik üzerinden düşünmeye başlamamız lazım. Yani paradigmalarımızı değiştirmek gerekiyor öncelikle.

Bu zahmetli bir iş. Çünkü bildiklerimizin bugüne yetmediğini kabullenmek, bildiğimizi sandığımız her şeyi kapının dışında bırakıp düşünmeye başlamak kolay olmasa gerek. Üstelik böylesi bir ön kabul, aynı zamanda kendinize yakıştırdığınız eski tüm sol kariyerlerinizi de kapıda bırakmayı ima ederken.

Ancak böyle başlarsak zamanın ruhuna uygun, gelen dünyaya dair bir iddia üretebilirsek ve bu iddianın gerektirdiği bugünkü hayatın ritmine uygun yöntemleri ve siyaset tarzını geliştirebilirsek başarırız. Başarı da sol sıfatını kendimize yakıştırdığımızdan değil programımızdan, politikalarımızdan ve siyaset tarzımızdan gelecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.