Zaman ve mekândan bağımsız hayat, siyaset ve her şey

Yeni hayat ritminin en önemli karakteristiklerinden birisi üretimin zaman ve mekandan bağımsız olarak yapılabiliyor olması. Serbest çalışma, ev ofis gibi gündelik hayata da girmiş yeni kavramlarla artık çalışmayı ve üretmeyi tanımlamak mümkün. Önce yazılım ve bilişim sektöründe başlayan bu gelişme bugün yaratma esaslı işlerin neredeyse tümünde geçerli hale geldi.

Yalnızca üretme ile sınırlı kalmadı doğal olarak bu gelişme. İlişki, iletişim, pazarlama, tanıtım ve yönetme fonksiyonları da bu gelişmeye paralel olarak ve giderek zaman ve mekandan bağımsızlaşıyor.

Hele evrensel iş alanlarında çalışıyorsanız ne sınırların ne de saatlerin geçerliliği var artık.

İş yapma tarzındaki bu değişikliğin en önemli sonucu bildik örgütlenme modellerini alt üst etmesi. Merkez-il-ilçe diye giden bürokratik yönetim ya da fabrika/merkez-bölge-şube şeklinde örgütlenen iş yönetimi ya da merkez-il-ilçe diye sıralanan siyasi partilerin eski model ve kuralları geride kalıyor. Bir tekstil markası veya banka neredeyse hiçbir yerde şube, mağaza açmadan hizmet sunabilir hale dönüşüyor.

Sosyal ilişkiler, sosyalleşme, toplumsal meşruiyet alanlarında da zaman ve mekanın sınırları ve sınırlamaları ortadan kalkıyor giderek.

Doğal olarak bu iş yapma, örgütlenme ve yönetim modeli siyaseti de etkiliyor. Siyasette de zaman ve mekandan bağımsız örgütlenme ve eylemlilik mümkün artık.

Yeni hayatta hiyerarşinin etkisi azalıyor

Yani hiyerarşik örgütlenmeler yerine ağ örgütlenmeleri geliyor ve ağların içinde hiyerarşik yetki ve sorumluluk dağılımlarına yer yok.

Tunus’taki Yasemin devrimi ya da bir ay önceki WikiLeaks belgeleri de böylesi yeni bir siyaset ve hayata müdahale aracının ve alanının ne kadar yaygın ve etkin olduğunu gösterdi bize.

Bunların önce bu yeni siyaset alanının en önemli hamlesi Obama’nın seçim kampanyası ve süreciydi. Fakat genellikle Obama’ya odaklanmış ilgi alanı bu yeni siyaset alanını ıskaladı ne yazık ki. Obama kampanyasındaki yeni siyaset alanı yeterince incelenmedi, üzerinde konuşulmadı.

Bu yeni hayat, ilişki, üretim ve siyaset alanı giderek çok daha fazla bildik modelleri alt üst edecek. Tunus Yasemin devriminin en önemli ikinci çıkarımı bu bence. Birincisini bir önceki yazıda yazmıştım. Muhalefetin yalnızca tepki seviyesinden ve dilinden yürütülmesi yani ütopyası olmayan siyasi hareketlerin başarı şanslarının yok denecek seviyede az.

Yeni siyaset alanında protest siyaset daha hızlı örgütleniyor

Fakat bu zamandan ve mekandan bağımsız siyaset alanı olarak ağların bazı sorunları var. Birinci temel eğilim henüz bu ağlarda pozitif siyaset değil negatif, tepkici, protest siyaset ağır basıyor. Ya da negatif, protest siyaset bu ağlarda daha kolay örgütleniyor. Bu mesele üzerine konuşurken, Hakan Altınay şöyle bir tespit yapmıştı bir zamanlar: Ağlarda “kötü çocuklar” daha kolay örgütleniyor” ama “iyi çocukların” ağlardaki örgütlenmeleri henüz çok zayıf.

İkinci bir sorun alanı yeni siyaset alanının meseleyi hala tam kavramamış olması. Yeni siyaset alanı interaktif bir alan. Halbuki bizde hala tek taraflı iletişim sanılıyor. Örneğin bizde de neredeyse her siyasi lider sanal ortamlarda. Ama danışmanları üzerinden ve her gün yeni bir sloganı yayarak bu yeni siyasete katıldıklarını sanıyorlar.

İşte sorun da tam burada.  Zamandan ve mekandan bağımsız iş, ilişki ve siyaset yapabilme olanağı önceki bildiğimiz, kullandığımız araç ve yöntemlere bir ilave değil. İş ve siyasetteki alet çantalarımıza koymamız gereken yeni bir tornavida değil. Aksine tüm bildiğimiz usul, tarz ve düşünme biçimlerimizi tümden değiştirmeye aday bir değişiklik.

Bunun farkına vararak yeni bir anlayış ve iş yapma, siyaset yapma modeli geliştiremezsek bu yeni aletin katkısı sıfır olacaktır.

Bu ülke bazen insanın canını acıtıyor

Hrant Dink’in katledilişinin dördüncü yıl dönümündeki anma sırasında sevdiceğim kulağı eğilip, dedi ki “bu ülke insanın canını acıtıyor.”

Evet, o kadar çok meselede bu duyguya kapılıyor ki insan. Hırsızların ve katillerin hala itibarlarını koruyabildikleri bir ülke burası.

Seksen yıldır, yüz yıldır aynı sorunları, hala aynı kavramlar ve kelimelerle tartışıyor olmak da çok can acıtıcı örneğin. Hayat ve sorunun kendisi değişirken, biz çözmeden, sorunda buzdolabında bekliyormuş gibi adeta, eski modeller ve kavramlarla tartışıyoruz.

O nedenle zaman zaman yazdığım gibi, bu ülkedeki siyasetin temel meselesi hayata bağlı olarak tarz değiştirmemesi, kendi iç reformlarınaa ihtiyaç duymadan var olacağını sanması. Ya da tam tersinden tüm geçmişi inkar etmek, yok saymak.

Kürt meselesi de bu konudaki en iyi örnek. Geçen yaz KONDA, “Kürt meselesinde algı ve beklentiler” araştırması gerçekleştirdi. Meramımız yalnızca algı ve beklentilere dair bulgulardaki değişiklikler, görmek kadar, bu sorun etrafındaki tarihsel perspektiften zihniyet hatalarını, kırılmalarını, değişimlerini de incelemek ve buradan yola çıkarak yarına dair yeni bir kavrama modeli ve siyaset dili önerisi üretmekti.

Bugünden itibaren önce Murat Somer’in yazı dizisinden başlayarak bu iki metnin geniş bir özetini yayınlamaya başlıyoruz.

Umarım ilginizi çeker, umarım yararlı olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.