Olan tüzük krizi değil hayatın dayatması
CHP’de olan bitenler yalnızca tüzük kavgası mı? Ya da koltuk kavgası mı? Belki de medyadaki yaygın söylemle Kılıçdaroğlu’nun lider oluş süreci mi? Toz duman dışından bakılınca biraz daha farklı bir durum var kanımca.
Sık sık yazdığım şeyi tekrarlayayım. Bu ülkede devlet ile vatandaş arasındaki mutabakat da, toplumun iç mutabakatı da bozuldu. Kürt meselesi, Alevi meselesi, toplumsal ve siyasal kutuplaşma, laiklik, türban, toplumsal dönüşüm gibi o kadar çok, derin, kronikleşmiş sorun alanımız var ki. Endişe, kaygı ve korkularla beslenen hukuka da siyasete de olan güvensizliğin artışı gibi dev sorunlar.
Bu sorunlar yumağı ya da gelip dayandığımız tıkanma halini aşabilmek ancak siyaset eliyle üretilecek yeni bir toplumsal mutabakat ve onun ürünü yeni bir anayasa ile aşılabilir. Sıkıştığımız nokta da tam burası. Çünkü toplumun ve siyasetin bir bacağı olmadan bu yeni mutabakat üretilemez. Sekiz yıldır iktidarda olmasına ve dolayısıyla Anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa sahip olmasına karşın Ak Parti’nin de gelip dayandığı nokta burası.
Gündelik hayat yönetilebilir, bütçe ve devlet mekanizmaları da yönetilebilir ama toplumun önemli bir kesiminin siyaset üzerinden katılmadığı bir süreç ve yöntemle yeni mutabakat üretilemez ve yeni anayasa yapılamaz. Üstelik bu sürecin dışında kalan kesim aynı zamanda ülkenin en eğitimli, üretme ve yönetme becerisi en yüksek kesim, bizim akvaryum yani. Bu nedenle de etkisi ve gücü sayısal gücünden daha yüksek. Üstelik bu kesimler şu anda kutuplaşmanın en büyük taşıyıcısı ve çoğaltıcısı.
İşte bu nedenle Ak Parti sayısal çoğunluğu varken üstelik de uzlaşma aramak yerine yüzde 51 olmayı değiştirme için yeterli sayan bir anlayışı varken temel meselelerde gelip tıkanıyor. Ve yine bu nedenle siyaset tıkanıyor.
Lider değişikliği yetmedi
Bu tespit, bazı aktörlerin bazı planlarıyla ya da komplolarıyla değişim dayatmasının çakışması gerçeğini değiştirmiyor. O aktörlerin ya da egemen bazı güçlerin Ak Parti’nin oyu düşsün çabasıyla, zorlamalarıyla hayatın gerekliliği çakıştı. Fakat eğer CHP yönetimi hayatın zorlaması veya fırsatı olan bu gelişmeleri, o aktörlerin gücüne bağlar ve yine hayatı ıskalar ise başka bir durum ortaya çıkacaktır.
Hayat bu tıkanıklığı açmak için ikinci kez CHP’yi zorluyor ya da CHP’nin önüne fırsat koyuyor.
Önce altı ay önce kaset skandalı ile lider değiştirme fırsatı yakalandı ve gerçekleşti. Fakat partinin yeni lideri, yönetimi, örgütü ve hatta medya sandı ki bu yeterli. Nitekim araştırmalarda oyu ilk kez yüzde 20-22 bandından çıkıp, yüzde 30’u aştı.
Asıl önemli değişim ise oy oranından daha ötede parti tabanının kendine güveninin gelişiydi. O güne kadar ülkenin sorunlarını hangi parti çözer, kim Başbakan olsun türü sorularda CHP ve Deniz Baykal cevapları CHP’ye oy vereceğini söyleyen seçmende yarılarda iken, Kemal Kılıçdaroğlu ile bu oranlar yüzde seksenlere çıktı. Parti tabanının umudu kabarmıştı.
CHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin yalnızca yüzde 27’si seçimi CHP kazanır umudunu taşırken, bu oran Kemal Kılıçdaroğlu ile yüzde 52’ye çıktı, sonra yine yüzde 36’ya düştü.
CHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin yüzde 61’i Deniz Baykal Başbakan olsun derken, Kemal Kılıçdaroğlu ile O’nu başbakan görmek isteyenlerin oranı 88’e çıktı ve orada seyrediyor…
CHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin Deniz Baykal zamanında yüzde 24’ü yeni parti gerekli derken, Kemal Kılıçdaroğlu ile bu oran yüzde 16’ya düştü sonra yüzde 21’e geri yükseldi.
Ama toplum, parti tabanındaki bu kabarıştan fazlaca etkilenmedi. Özellikle Anayasa değişikliği tartışmalarıyla beraber ve referandum sürecinde birçok gelgitli söylem, lider başka milletvekilleri veya örgüt başka dil kullanan parti görüntüsüyle başlangıç kabarış söndü.
Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte yüzde otuzu aşan oy oranı her ay bir miktar kaybedilerek yüzde yirmi altı seviyesine düştü. Seçmen meselenin yalnızca lider meselesi olmadığını göstermiş oldu.
Çünkü o güne kadar CHP yönetiminin anladığı, “söylemlerimiz ve tutumlarımız esasen doğru ama kürsülerdeki ve ekranlardaki kişi değişirse sorunu aşarız” idi. Yani parti programında ve pozisyonlarında devam edecek, yalnızca siyaset tarzında bazı kısıtlı değişiklikleri yapacak ve bu da oy artışına yeterli olacak.
Galiba bunun yetmediği, meselenin daha derin değişiklikler ihtiyaç gerektirdiği artık ortaya çıktı. KONDA verileri ve halkoylaması sonuçlarıyla beraber bizim hesaplamamız olan tablo şöyle oluştu:
CHP oyu kararsızlar öncesi yüzde yirmi iki (kararsızlar dağıtılarak yüzde yirmi altı) oranına kadar geri düşmüştü. Üstelik Anayasa değişiklikleri partinin beklemediği kadar bir “evet” oyu yüzdesiyle kabul edilmişti. Bu tablo parti tabanında ve parti kamuoyunda sıkışıklığın sözle beyan edilemese bile görülmesini sağladı.