Hukuk eliyle, hukuk marifetiyle ve hukuku kullanarak beklenmedik bir anda yeni bir siyasi krizimiz oldu. Ortaya çıktı ki, son on yılda bile Avrupa Birliği kriterleri için yaptığımız tüm değişikliklerin yanı sıra o değişiklikleri anlamsız kılacak başkaca da değişiklikler yapmışız.
Aslında yerimizde saymışız.
Ya da daireler çizerek koşmuşuz. Hukukumuzu AB’ye uydurmaya çalıştığımızı sanıyormuşuz.
Meğer “mış gibi” yapıyormuşuz.
En güzel iki örnek, Kamu İhale Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu. Kamu İhale Kanununu AB’ye uyum çerçevesinde çıkardıktan bu yana on defadan fazla değişiklik yaparak geriye doğru götürmeyi başarmışız.
Fikir özgürlüğü için, meşhur markalarımızdan olan 301. Madde değişikliği için adımlar attığımızı, demokratikleştirdiğimizi sanırken Terörle Mücadele Kanunu diye bir şey çıkarmışız, şimdi yalnızca aykırı fikirler değil, çocuklar bile taş attıkları için terör kapsamı içine alınmış.
Dağdan insinler, silah bıraksınlar, düz ovada siyaset yapsınlar derken, düz ovada siyaset yapanları da topluca hapishanelere dolduruyormuşuz meğer bir yandan da.
Hâlbuki soru çok sade: PKK’nın siyasileşmesi mi daha tehlikeli, siyasetin teröristleşmesi mi?
Dağdakilerin meşru siyaset alanına girmeleri, meşru yollarla örgütlenmeleri mi daha tehlikeli yoksa parlamentoda olanların sokaklara kaymaları, sokak siyaseti yapmaları mı?
Kürt açılımı, demokratik açılım derken de açıyormuş gibi yapıyor, öte yandan da sivil siyasetin yollarına mayınlar döşüyormuşuz.
Bu “mış gibi yapmak” sözü, yanlış anımsamıyorsam ilk kez 15 yıl önce Cem Boyner’in sözüydü, Yeni Demokrasi Hareketi lideriyken. Sevgili karım da işini doğru yapmayanlar, işini sevmeden yapanlar için sıkça ve sinirlenerek kullanır.
Bu söz aynı zamanda ruhi bir sorunun da işareti. Kişilik bölünmesi, çift kişiliklilik, ne bileyim daha bilimsel tanımları vardır mutlaka. Ama tüm hayatı inanmadığın ve hatta tersi kanaat ve fikirde olduğun ilkeleri, kuralları uyguluyormuş gibi yaparak yaşamak sağlıklılık değil, ciddi sağlıksızlık işareti aslında.
Bireysel hayatlarımız için yarattığı arazlar daha kolay katlanılabilirdir muhtemelen ama tüm bir sistem ve sistemin egemenleri yapısal olarak böyle davranıyor ise daha derin sorunlar var demektir. O ikiyüzlü ya da çift kişilikli sistem giderek tüm toplumu ve toplumsal yaşamı etkiler çünkü. Hele o sistemin hukukunun bizatihi kendisi çift kişilikli ise, bir maddesinde ilerici bir maddesinde gerici ise ne yapacağız?
Ekranlara bakıyorum, koca koca hukuk profesörleri bile aynı maddeyi nasılda tümüyle ters yorumlayabiliyorlar. Biz sade vatandaşlar ne yapacağız peki?
Belki de tüm o tartışmalar, farklı yorumlar aslında “mış gibi yapmak”. Tartışıyormuş gibi, yorumluyormuş gibi, siyaset yapıyormuş gibi yapıyorlar belki de.
Gerçek hangisi, hepimiz karıştırdık. İşte belki de tüm o mış gibi yapanların asıl istediği de gerçeğin hangisi olduğunu karıştırmamız.
Ama yanılıyorlar. Dip akıntıların onların yukarıda yarattıklarını sandıkları yüzeydeki dalgalanmalardan etkilenmiyor. Onlar da etkilenmediğini biliyorlar. O nedenle her seferinde daha büyük, daha atak, daha incelikli, daha cerbezeli oyunlar üretiyorlar.
Hukuk eksikli, geri, yasakçı olsa bile her bir birey öznesi kendisi olan sorunu öyle veya böyle çözüyor. Kimse kaderine razı oturup beklemiyor. Formal-informal, meşru-gayrimeşru, hukuki-hukuk dışı, ahlaki- gayriahlaki her türlü yol içinde bireyler yalnızca kendisini ilgilendiren bir sorunu çözmeye çalışıyor. Sorun bireylerin değil toplumun, bir kesimin, bir grubun ortak sorunu çözme gereği ortaya gelince başlıyor. Çünkü ortak sorunları hukuk- hukuk dışı, meşru-gayri meşru hangi yol olursa olsun çözeriz diyemeyiz. Ortak sorunlarımızın çözümü için ortaklaşa karar, eylem, hareket ancak hepimizi bağlayan kurallar içinde gerçekleştirilebilir.
İşte mış gibi yapan hukukları, hukukçuları, siyasetçileriyle sistem önümüzü buradan kesiyor. Bizi oyalıyor, oyaladığını sanıyor. Oysa hepimiz, neleri kaçırdığımızı, nelerden yoksun olduğumuzu, o kaçırdıklarımızın yoksun bırakıldıklarımızın nerede olduğunu, onlara ulaşmaya kimlerin engel olduğunu biliyoruz. Nasıl ulaşacağımızı ve nasıl yeni bir hayat kurabileceğimizi de.
Eğer bu sanal ve suni krizleri sürdürerek bir dört yıl daha kazanacaklarını sanıyorlarsa, evet kazanabilirler, ama ilk seçimde şu anda var olan tüm aktörleri toplum, sandık marifetiyle tasfiye edecektir.