Güç ve paranın kullanımı şeffaf değilse!

Bir hatamı itiraf ederek başlayayım. Ülkede siyasal kutuplaşma, hayat tarzları kutuplaşması, etnik ve inanç farklılıkları gibi fay hatları var. Bu kutuplaşmalara göre insanlar ve fikirler herhangi bir meselede otomatik olarak konumlanıyorlar. Fakat yukarıda saydığım kutuplaşmaların farklı uçlarında yer alanlar, mesele Kürt meselesi ve kadın meselesi olduğunda umulmayacak, doğal görülmeyecek biçimde yan yana geliyorlar. Kürt meselesinde, kadına dair meselelerde hemen beraber, benzer ve paralel pozisyon alıyorlar. Bu kanaatimi de sıkça yazmıştım. 

Meğer eksik düşünmüşüm: Bir de futbol var. Futbol ve hele bir kulüp taraftarlığı üzerinden bakınca, hiçbir biçimde yan yana gelmeyecek, kol kola girmeyecek insanlar derhal paralel, benzer pozisyon alıyorlar.
Skorlar ve skor tarihçiliğinden ibaret yazın

Sporun, özellikle futbolun siyasette nasıl kullanıldığı üzerine kocaman bir yazın var dünyada. Bizde ise toplasak yalnızca 40 civarında kitap ki pek çoğu çeviri ve futbolun nasıl kitlelerin afyonu olarak kullanıldığına dair bir sol ezber var. Ezber var çünkü tartışılmış, üzerine birçok tez yazılmış bir konu olarak değil, sorgulanmadan kabul edilmiş bir hipotez şeklinde. Önemli oranda gerçeklik de barındırıyor belki bu hipotez. Fakat herhangi bir sol dergide son kırk yıldır bu konu üzerine yazılmış ciddi, tartışmaya değer on yazı yok.

Hâlbuki futbol dünyası gerek yarattığı ekonomik güçle, gerek etki altına aldığı milyonlarca insanla, skorların dışında da ilgilenilmesi, üzerine düşünülüp, tartışılması gereken bir alan oldu hep.  

Futbol dünyasını kapsayan son operasyon geç bile kalmış bir operasyon. Hala da hastalıklı halin çok çok küçük bir parçasına dokunuldu henüz. Çetelerin ya da vesayetin yalnızca siyasette ve devlette olmadığını hepimiz biliyorduk.  

Olmaması da düşünülemezdi. Paranın ve hükmetme gücünün yeterince şeffaf ve denetlenebilir olmadığı her alanda çeteleşme de kayıt dışılık da kaçınılmaz.  
Şeffaflık yoksa hukuk dışılık, kayıt dışılık var

Eğer hükmetme gücü, iktidar gücü şeffaf ve denetlenebilir kurallara bağlı olarak kullanılmıyorsa keyfilik ve hukuk dışılık kaçınılmazdır.

Benzer şekilde eğer para, gelişiyle, harcanışıyla şeffaf ve denetlenebilir kurallar içinde edilmiyor ve kullanılmıyorsa kayıt dışılık kaçınılmazdır.

Bu hukuk dışı ve kayıt dışı durum da doğal olarak önce keyfiliği sonra da haksız kullanımı meşrulaştıran ve sürdürülebilir kılan illegal, informal yapılanmaları doğurur. 

Yıllar önce Yalçın Doğan’ın Cumhuriyet gazetesinde yayınladığı “Fenerbahçe Cumhuriyeti” başlıklı bir dizi vardı. O dizide anlatılan olaylardan birisi şöyleydi: Fenerbahçe bir deplasman maçı için Anadolu’da bir şehre gidiyor. Fakat futbolcu lisanslarının unutulduğu fark ediliyor. Maça birkaç saat kalmış, lisanslar olmayınca maça da çıkılamayacak. Bir yönetici Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’dan rica ediyor. Bir askeri jet, İstanbul’dan futbolcuların lisanlarını o Anadolu şehrine yetiştiriyor.

Ülke savunması için alındığı varsayılan jet, ülke savunması için yetiştirilmiş bir pilot, komutanın taraftarlık duygusuyla ama keyfi kullanımı ve emriyle böyle bir görev yerine getiriyor. Kulüp de bundan övünülesi bir tarih yazımı üretiyor. Hiç kimse de ne oluyor diye sormuyor. 

Bu keyfiliğin kırk yıl sonra ve bunca büyük bir ekonomik sektöre dönüşmüşken daha büyük ve daha da vahim hukuk dışılık ve kayıt dışılık üretmiyor olacağı varsayılamazdı. 


Mafya eli silahlı adamlardan ibaret değil

Ama hala tartışmalara bakılırsa problemi bile doğru tanımlayabildiğimiz söylenemez. Tıpkı vesayet ve çeteleşme kavramlarını bile doğru tanımlayamadığımız gibi. Hala çeteleşme derken eli silahlı mafyavari örgüt anlaşılıyor. Hâlbuki sorun eli silahlı olanlarla değil, imza ve hükmetme gücü olanların hukuk dışılığıyla başlıyor.

Elbette hemen her sorun alanında olduğu gibi işin ortağı haline gelmiş medya da var. Bakın gazetelere, ekranlara, konuşmalardan kimlerin de işin içinde olduğunu anlarsınız. Mesele yalnızca şike sorunu gibi sunulmaya çalışılırken hala gerçek sorun gözlerden kaçırılıyor. Çünkü medya da bu hukuk dışılık ve kayıt dışılıktan yararlanıyor, o boş ve kirli alandan güç devşiriyor. 

Futbol sayfalarına, futbol programlarına, yazarlara, yorumculara bakın: “Oyunun aklını, birimlerini, stratejisini, taktik düşüncesini ve bütün bunların sonucu olarak ortaya çıkan o şahane estetiği konuşup, yorumlamak yerine, hiç durmadan ve hiç yorulmadan sadece hakem ve oyun kurallarını konuşmak, ne tür bir kültür ve futbol iklimidir?” (Ali Fikri Işık, Taraf, 05.07.2011)

El birliğiyle “cambaza bak” durumu yani. Ama işte bir savcı çıkıp, ilk kez cambaza değil, elini cüzdanımıza uzatmış yankesiciye bakmayı başarıyor. Pandoranın kutusu açıldığına göre, daha çok olay ortalığa dökülecek demektir.

Ancak büyük temizlik sonrası, eğer becerebilirsek, hayatın kendisi kadar gerçek, strateji, taktik, plan kadar şansa ve rastlantılara da açık, düzenli kaosun cisimleşmiş şekli olan futbolun ve taraftarlığın daha büyük zevkine varacağız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.