Kürtler ne istemiyor? (2)

Son iki yazıdır somut verilere dayalı olarak Kürt meselesine dair bazı yaklaşımların neden olamayacağının altını çizmeye çalışıyorum. Örneğin son seçimin sonuçları üzerinden Kürtler’in var olan siyasi aktörler içinde de temsilcilerinin var olduğunun altını çizdim. Yani Başbakan’ın BDP’yi muhatap alıp almaması üzerine dönen tartışmaların ne kadar anlamsız ve siyaseten de yanlış olduğu rakamlarla da anlaşılıyordu. Kürt yurttaşların sayıları ve tüm ülkeye dağılmış hallerini gösteren araştırma bulgularıyla, Kürt meselesinin ne gettolaşarak, ne de bölünerek çözülemeyeceğini, bir arada gönüllü yaşamanın yeni mutabakatını ve kurallarını konuşmamız gerektiğine okurun dikkatini çekmeye çalıştım.

Şimdi okurla bir bulguyu paylaşmak istiyorum. Önce bulguyla ilgili bir iki noktayı not etmeliyim. “KONDA Barometresi” her ay yapılan bir araştırmalar dizisi. Bu araştırmalarda siyaset ve güncel tartışmalar kadar periyodik olarak izlenen bazı endeksler de var, her ay bir tema etrafında toplumsal ve kültürel kodlarımıza dair meseleler de var. Bu araştırmaların bulguları yalnızca KONDA’nın abonelerine veriliyor ve siyasi sonuçları medyaya verilmiyor. Veri madenciliği yapmaya çalışarak araştırmalar üzerinden bazı derin analizleri ve kendi kişisel yorumlarımızı ise zaman zaman kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Periyodik olarak izlenen endekslerden birisi de üç ayda bir yaptığımız “memnuniyet endeksi” ve hem bireysel hayattan memnuniyeti hem de ülke hayatından memnuniyeti olarak iki ayrı bileşenden oluşuyor. Bu endeksin sorularından bir tanesi de “başka ülkeye gitme imkânım olsa bile (varsa bile) yine de Türkiye’de yaşamayı seçerdim” cümlesine görüşülen kişilerin “kesinlikle yanlış/yanlış/ne yanlış ne doğru/doğru/kesinlikle doğru” ölçeğinde kanaatlerini sormak. 

Başka ülkeye gitme imkânım olsa bile (varsa bile) yine de Türkiye’de yaşamayı seçerdim

Bu cümleye “kesinlikle yanlış” ve “yanlış” cevaplarını  “ülke hayatı konusunda” memnuniyetsizlik duygusunun güçlü olduğu kişiler olarak anlamlandırmak gerekir sanırım. Yani bu duygu halinin ülkeyi terk etme arzusundan çok koşullardan şikâyetçilik olarak anlamlandırmak daha doğru bence.

Bu sorunun iki cevap seçeneğini bir arada yalnızca “yanlış” olarak toplayarak ve farklı demografik gruplara göre bakıldığında ilginç bulgular görülmektedir.

Yaş küçüldükçe “yanlış” cevabı yükselmektedir, yani gençler daha çok başka ülkeye gitmek istemektedirler. Eğitim seviyesi yükseldikçe de bu cevap oranı yükselmekte, özellikle yüksek lisans ve doktora seviyesinde bu oran yüzde kırklara çıkmaktadır. Bu kişilerin mesleki tatminsizlikle bu kanaatte olduklarını varsaymak yanlış olmayabilir. İşsizlerde ve işportacılık, temizlikçilik gibi marjinal sektörlerde olanlarda bu oran neredeyse yüzde ellilere yükselmektedir. Bu da anlaşılabilir bir durumdur.  Buradaki farklılıklar hep bildiğimiz demografik farklılıklar ile açıklanabilmektedir. Benzeri birçok farklı tutumun kendince bir rasyonel gerekçesini de üretmek olanaklıdır kuşkusuz.

Bu sorudaki ilginç ve dikkate değer bulgu aşağıdaki grafikte görülmektedir.
 

Türkler ve Kürtler’de oran neredeyse aynıdır ya da fark anlamsız sayılacak kadar küçüktür. Türkler’in yüzde 24, Kürtler’in de yüzde 23’ü “başka ülkeye gitme imkânım olsa bile yine de Türkiye’de yaşamayı tercih ederdim” cümlesine “yanlış” demektedir. Yani bu ülkeden gitme arzusu, hissiyatı, dileği, ne ad vereceksek verelim, duygusu Kürtler’de de Türkler’de olan kadardır. Türkler’in yüzde 76’sı Kürtler’in de yüzde 77’si her şeye karşın bu ülkede bir arada yaşamak istemektedirler. Bu duygu yoğunluğunda da birbirlerinden hiçbir farkları yoktur. Ne eksik ne de fazla.

Parti yandaşlığı üzerinden bakıldığında en yüksek “yanlış” cevabı veren iki partili grup MHP’liler ve BDP’lilerdir. MHP’ye oy vereceğini söyleyen seçmenler arasında bu oran yüzde 27 iken BDP’lilerde de yüzde 29’dur. Bu iki oran arasında dağlar kadar fark yoktur.

Ortak yaşama iradesi

Bu ülkenin Kürt yurttaşları bu ülkede yaşama arzusu konusunda Türkler’den farklı duygu yoğunluğu içinde değillerdir. Elbette bu ülkedeki yaşamdan memnun olmamanın herkesin kendince gerekçeleri vardır, hepsi kişisel açıdan doğru ve rasyoneldir de. Fakat bir kimliğin tüm bireylerini bölücü görmek, ülkenin bütünlüğüne tehdit olarak algılamak ise başka şeydir.

Yalnızca Türkiye İstatistik Kurumu’nun göç istatistiklerine bile baktığınızda Kürt yurttaşlarımızın göç tercihlerinin İstanbul’a, İzmir’e, Mersin’e yani Kuzey Irak’a değil ülke içinde bir yerlere doğru olduğunu görürsünüz.

O zaman meselemiz, dertleri, sıkıntıları olan yurttaşlarımızın dertlerini çözmektir. Mesele de bana göre bu kadar sadedir. Meselemiz aynı kaderi yaşamakta olan, yarın sabah da aynı kadere uyanmak isteyen yurttaşlarımızın, farklıklarından dolayı yaşadıkları, hissettikleri sıkıntılarını halletmektir. Ortak yaşama iradesini zayıflatmayacak, yok etmeyecek, yok da saymayacak her türlü tartışmayı yapalım. Ama bu tartışmayı silahların önünde, mayınların üstünde, uçakların gölgesinde yapmaya mecbur kalmadan, ruhumuzu ve dilimizi silahlara rehnetmeden, özgürce yürütebilmeliyiz.

İşin bu kısmını çözdükten sonra yukarıda özetlediğimiz, MHP’lilerin yüzde 27’sinin BDP’lilerin yüzde 29’unun “gitme arzularını” azaltmanın yollarını konuşmaya sıra gelir. Ama önce burada, ortak yaşama iradesini gösteren yurttaşlarımızın derdini dert edinelim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.