Sel gibi belge ve not dökülüyor WikiLeaks’ten. 250 binden fazla belgenin 230’u açıklandı, Ankara kökenli 7918 belgeden 30’u. Ama bakıyoruz epey bir insan hemen pozisyon aldı bu kadarına bile bakarak. Küçümseyenler ABD diplomasisi bu notlarla mı oluşuyor diyor, komplocular kim sızdırdı, niye sızdırdı diyor, muhalefet işe yarar suçlamalar arıyor. İktidar önemsemiyormuş gibi yapıyor ama öte yandan da yakın medyasında Ak Parti, ılımlı İslam projeleri gibi ulusalcılarca kendilerine atfedilen ABD ile doğrudan bir ilişki ve hedef birliği olmadığının teyidi ortaya çıkıyor diye içten içe keyifli.
Bana sorarsanız belgelerin içeriğiyle ilgili olarak temel bir kanaat ve yorum için çok erken. Arkadan gelenlerde neler olacağını göreceğiz. Yazılanların çoğu ilgili diplomatların, siyasetçilerin ve medyanın bildiği şeyler deniyor. Fakat bu kadar geniş insan kitlesi, sade vatandaş bunlarla ilk kez yüz yüze geliyor.
Asıl tartışılması gereken başka şeyler var. Olan yalnızca Irak’taki bir askerin kızıp, ulaşabildiği gizli belgeleri ifşa etmesinden, belgelerin içinde yazanlardan daha derin imalar ve anlamlar içeriyor.
Artık bilgi özgür
Artık eski paradigmalarla iş yapan siyasetçi ve diplomat da iş adamı veya gazeteci de bu yeni hayatı, yeni hayatın ritim ve yöntem değişikliklerini, düşünce sistematiğinde ve zihin haritalarındaki değişimleri dikkate almadan hiçbir şey yapamaz.
Kırılma anları vardır, suyun 100 dereceye ulaşıp, buharlaştığı, biçim ve kimyasının değiştiği anlar. Su 80 dereceye gelip fokurdayana kadar ne olup bittiğini anlamayız, yok bir şey sanırız, su buharlaşınca son dereceleri sağlayan harekete bakar, süreci ıskalarız. Fark ettiğimizde ise artık su buhara dönüşmüş, suya dair bildiğimiz hiçbir şey buharı açıklamaz olmuştur. Yeni bilgiye, yeni bilime, yeni teoremlere, yeni modellere ihtiyaç vardır.
İşte o noktadayız. Kızgın bir asker ve cesur bir internet gazetecisi malumu ilan etti. İki cesur ve vicdanlı sade yurttaş kocaman devletlerin tüm kurallarını, mekanizmalarını mağlup ederken artık yeni bir hayatın içinde olduğumuzu gösterdi.
“Artık kurumlar, organize yapılar türü kaynak, üretici dağıtıcı kadar bireyler de özne haline geldi. Gündelik hayatta, karar vericilerin, kararları etkileyecek, haber-bilgi-görüntü dağıtıcılarının çokluğu, genel kamu düzeni açısından kontrol edebilme kapasite ve yeteneğinizin sıfırlanması demek. Bu durumda milyarlarca insanı denetleyip, terbiye edemeyeceğinizi anlayıp, kabullenip başka kurallar geliştirmek gerek.” (13.05.2010 / Baykal kaseti vesilesiyle) Böyle yazmıştım T24’de.
Bu üçüncü kırılma
WikiLeaks belgeleri bence yeni hayata geçişin sansasyonel üçüncü ilanı. Birincisi 11 Eylül saldırılarıydı. O saldırılar eski hayatın güvenlik, asayiş, düşman gibi esas olarak güvenlik anlayışının ve zihin haritalarının tümüyle değişmesi gerektiğinin ilanıydı. Eski bildik düşman, çatışma, savaş, asayiş, güvenlik kavramlarıyla yeni hayatın yönetilemeyeceğini gösterdi. Eski ulus devlet ve düşmanları kavramlarıyla, bu kavramlara göre örgütlenmiş kurumlarla yeni hayatın güvenlik sorunlarının çözülemeyeceğini yeni tanımlara, kavramlara, zihin haritalarına ihtiyaç olduğunu hala anlamamış olanlar olabilir. Ama onlar da görecekler ki, eski anlayış ve kurumlar sürdürülebilir değildir artık. Çok uzağa gitmeye, iddialı soyutlamalara gerek yok, Kürt meselesine, PKK ve terör meselesine bir de bu açıdan bakın anlarsınız, kendi saymalarınızla 5000 terörist dediğiniz bir gücü bunca büyük ordu ve bütçeyle neden otuz yıldır hala yok edemediğinizi.
İkinci kırılma küresel ekonomik krizdi. Ekonomist olmadığım için sitemiz yazarları sevgili Bader Aslan’ın, Vedat Özkan’ın, Metin Duyar’ın uzmanlık alanlarında kalem oynatmak istemem. Küresel krizin ekonomik ve finansal rakamları, sebepleri, sonuçları üzerine onlarca yazı yazdılar. Ama kanımca kriz aynı zamanda “güven” kriziydi. Rakamlar ve somut gerçeklikler yanı sıra bireylerin algı ve beklentilerinin krizin çıkışında ve aşılmasında ne kadar etkin olabildiği de ilk kez bu kadar güçlü olarak görüldü. Tüketici olarak bireylerin finans kurumlarına ve piyasalarına olan güvenlerini yeniden kazanmak için ulus devletlerin harcadığı çabaların ve politikaların, bugün o devletleri, İrlanda gibi Yunanistan gibi ülkelerde nasıl zora soktuğunu da görüyoruz. Kriz, hem ulus devletlerin ekonomideki rollerinin yeniden tanımlanması hem tüm ekonomik işleyiş ve kurumlaşmanın ardındaki zihniyet ve modellerin değişme ihtiyacını ortaya koydu. Bu ihtiyaç çerçevesinde hala anlama çabaları sürüyor ama önümüzdeki on yılda göreceğiz ki çok şey değişecek.
Bu üçüncü kırılma oldu eski çağ için. Artık “gizlilik”, “çıkar”, “diplomasi”, “dost”, “düşman”, “işbirliği”, “ittifak” gibi kavramlar, bu kavramlara yüklenen anlamlar, bunlara göre biçimlenmiş kurumlar aynen devam edemeyecek. Uluslararası, devletlerarası ve halklar arası ilişkiler eski kavram, anlam ve yöntemleriyle sürdürülemeyecek. Ne kadar zamanda, hangi kural ve kurumlaşmalarla, hangi zihniyet kalıplarında kırılma ve değişimlerle yeniçağa ayak uyduracağız gelen yıllar gösterecek. Elbette bu değişim bugünden yarına olmayacak, yıllar alacak. Ama hayat değişti. Güne uymak ve zamanın ruhunu yakalamak bize ve siyasetçilere kalmış.