Kadın meselesi değil erkek meselesi

Bu topraklarda iki önemli mesele var. Birincisi, devletin demokratikleştirilerek yeniden yapılandırılması ve gönüllü vatandaşlık temelinde toplumla devletin mutabakatının oluşturulması. Ama bunun da önünde anahtar bir sorun var, Kürt meselesi. Kürt meselesi, demokratikleşmenin önündeki zihni engellerin kaynağı. Bu nedenle de maalesef Kürt meselesi Kürtlere dair ve Kürtlerden ibaret bir mesele değil artık. Kürt, Türk hepimizin meselesi ve hatta esas olarak Türklerin meselesi haline dönüşeli çok oldu.

İkinci mesele ise dayanışmanın, hoşgörünün, güvenin, hukukun üstünlüğüne inancın, ortak yaşam iradesinin ve umudunun yükseldiği, çoğulcu ve barışçı topluma dönüşüm. Bir bakıma yeni bir toplumsal mutabakat ihtiyacımız olan. Toplumsal dönüşümün önündeki anahtar mesele ise kadın meselesi. Kadın meselesi de kadınlara dair ve kadın sorunlarından ibaret değil artık, enikonu erkek meselesi.

Hem kadın meselesinin  hem de Kürt meselesinin çözümü de yalnızca kurum ve kural değişikliklerinden ibaret değil. İkisinde de esas olan zihniyet değişimi.

Mesele kadın ve Kürt meselesi olunca kutuplaşmalar çalışmıyor

İki meselenin de ortak bir başka yönü daha var. Toplumda çeşitli fay hatları, farklı eksenlerde farklı kümelenmeler ve kutuplaşmalar var. Türk-Kürt, Sünni-Alevi, ilerici-gerici, solcu-sağcı, dindar-seküler hangi eksenden, hangi ayrımdan bakarsak bakalım bu ayrımların, kümelenmelerin ve kutuplaşmaların çalışmadığı iki konu var. Konu Kürt veya kadın meselesi olduğu anda tüm bu farklılaşmalar eşitleniyor. Her eksenin her bir kutbu,  bu iki konuda zihni ortaklığa geliyor, paralel düşünüyor ve davranıyor.

Zihni eşiklerin tonu, dozu değişebiliyor ama özünde ezberler, lümpenlik, hazımsızlık, sıkışıldığında manevi ve maddi şiddete yatkınlık hemen her kesimde öne çıkıyor.

Kürt meselesinde de kadın meselesinde de önce nefret diliyle örülen manevi şiddet baskın. Sorun bastırılamadıkça veya sorunla baş edilemedikçe manevi şiddet maddi şiddete dönüşüyor.

Kadın meselesinde, özellikle göç ve metropolleşme, buna bağlı olarak gündelik hayatın yeni ritmi içinde, değişen rol dağılımlarına alışamayan, yeni sorunlarla baş edemeyen erkekler gittikçe lümpenleşiyor ve şiddete yöneliyor. Şiddet siyasi kutuplaşmadan, çalışmayan ve çalışsa da güvenilmeyen hukuk sisteminden, kolayca yaslanılan geleneksel ve dini rferanslardan meşrulaştırılıyor kolayca.

Kadına şiddeti doğal gören yüzde yirmi bir

KONDA Hayat Tarzı Araştırması bulgularına göre “erkek sever de döver de” sözünü “doğru” bulanlar yüzde 21 oranında.  Erkeklerin yüzde 26’sı, kadınların yüzde 17’si bu fikirde. Bu oran 15-24 Yaş grubunda yüzde 17, 25-34 yaş grubunda yüzde 18, 35-44 yaş grubunda yüzde 21, 45 ve üstü yaş grubunda yüzde 22. İlkokul ve altı eğitimlilerde yüzde 26, ortaokul ve lise eğitimlilerde yüzde 18, üniversite ve üstü eğitimlilerde yüzde 11 oranında insan da bu fikirde.

KONDA “Kadınlarda İnsan Hakları Araştırması” bulgularına göre, kadınların yüzde 25’i, eşinden şiddet görürse “hiçbir şey yapmam, hayat böyle” diyor. Yüzde 41’i karakola başvuracağını, yüzde 34’ü de ailesine, arkadaşlarına başvuracağını söylüyor.

Yalnızca şiddet görme halinde de değil, yine aynı araştırmaya göre kadınların yüzde 39’u kıyafeti nedeniyle komşunun tacizine uğradığında da “bir şey yapamam, hayat böyle” diyor.

Ayrımcılığın mağduru yoksullar ve kadınlar

KONDA “Gündelik Hayatta İnsan Hakları Araştırması” bulgularına göre, “en çok kimlerin, hangi grupların hakkı ihlal ediliyor” sorusuna kadınların yüzde 48’i yoksulların, yüzde 37’si kadınların hakları ihlal ediliyor şeklinde cevap veriyor..

Kadınların yüzde 18’i cinsiyeti nedeniyle gündelik hayatın çeşitli alanlarında ayrımcılığa maruz kaldığını söylüyor. Bu oran 28 yaş altı genç kadınlarda yüzde 21, 28-44 yaş arası kadınlarda yüzde 20.

Kadınların yüzde 35’i kendisini insan hakları ihlali ile karşı karşıya olan bir grubun içinde görüyor.

Kocasından fazla para kazanması bile sorun

Toplumun yüzde 69’u “kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır” diye düşünüyor. Erkeklerin yüzde 75’i, kadınların yüzde 64’ü bu fikirde. 15-24 Yaş grubundaki gençlerin yüzde 59’u da.

28 Yaş altı genç kadınların yalnızca yüzde 20’si çalışıyor, yüzde 25’i öğrenci, yüzde 47’si ev kadını.

Yine toplumun yüzde 42’si “kadının eşinden fazla para kazanması ailede sorundur” diye düşünüyor. Kadınların yüzde 43’ü, erkeklerin yüzde 41’i,  15-24 yaş grubundaki gençlerin yüzde 43’ü de.

Kadın meselesinin kaynağı erkekler, referansı devlet ve gelenekler

Kadın meselesini var eden aktörlerin başında devlet geliyor. Eğitim ve hukuk sisteminde kadına karşı her türlü ayrımcılık geçerli. Hala ilkokul matematik ders kitaplarında bile problemlerin öznesi Ali ise top alır, araba alır, Ayşe ise bebek alır. Ev ekonomisi ders kitaplarında bile kadına ailenin parçası değil, ailenin kölesi rolü anlatılır.

Down sendromlu öz kızına tecavüz eden baba, bakirelik bozulmadığı için hukuken ceza indirimi alır, 26 kişinin tecavüz ettiği 13 yaşındaki kız 6 ameliyat geçirir ama mahkeme “rızası var” diyerek cezada indirim yapar.

“At, avrat, silah” diye kodlanan gelenekleri sürdürdüğünü iddia edenler yalan söylemeyi, hatta rüşvet almayı veya vermeyi şerefsizlik saymaz ama kadınının kıyafetinden namus söylemi üretir. Devletin valisi Münevver Karabulut’un ailesini kızlarına sahip çıkmamakla suçlar.

Din adına fetva veren devletin kurumu daha iki gün önce el ele dolaşmanın bile doğru olmadığına hükmeder.

Namuslarına çok düşkün erkekler kadınların kıyafetleri ya da hayat tarzları üzerinden şiddeti meşrulaştırmakta mahzur görmezler.

Hikaye uzar gider. Ta ki kadın güçlenene, erkekler zihni dönüşüm geçirene, insan hakları ve hukuk hayatımızın vazgeçilmezi olana kadar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.