Tunus’ta Yasemin devrimi adı verilen halk tepkisiyle başkan, ailesi ve altınlarıyla gitti. Ertesi gün yeni kabine kuruldu: Milli Birlik Hükümeti. Yeni Başbakan yine bir önceki dönemin Başbakanı olan zat. Savunma, İçişleri, Dışişleri ve Maliye Bakanları da yeni hükümette aynı görevlerdeler. Muhalefetten yeni kabineye yalnızca üç bakan girebilmiş. Gerek kurulan bu hükümet vesilesiyle gerekse de halkın protesto eylemlerinin sanal mecralarda örgütlendiği ve yayıldığı iddiaları vesilesiyle Tunus örneği bizim için de önemli çıkarımlar ve dersler olanağı sunuyor.
Benim görebildiğim şu: Tunus’ta halkın itirazı ve muhalefeti var ama muhalefetin aktığı bir ana nehir, bir ütopya yok. Böyle olduğu içindir ki, Başkan kaçınca ne yapılacağını, nasıl yapılacağını, kimlerle yapılacağını üreten, hayata geçiren bir ütopyaya sahip siyasi merkez ve liderlik olmayınca meydan yine siyasi elitlere ve var olan siyasi egemenlere kaldı. Var olan muhalifler bölük pörçük, halkın ve gündelik hayatın içinde örgütlenememiş, yalnızca medya üzerinden var olan ve üstelik yurt dışında yaşayan siyasi liderliklere sahip. Ne halkın protestolarında ne da halkın sokaklara dökülüşünde muhalefetin inisiyatifi, örgütlemesi ve liderliği var.
İşte bu nedenlerle de en azından şimdilik siyasi elitler ve statüko tepkileri sulandırmış görünüyor.
Niye hala Ak Parti oyu düşmüyor sorusunun cevabı da aynı
“Bizim akvaryumda” ve medyada da dillendirilen, yazılıp çizilen, iktidarın birçok hatasına ve hatta stratejik yanlışına karşın hala neden oyunun düşmediği sorusunun cevabı da burada. Unutulan Avrupa Birliği, duran reformlar, sürüncemede bırakılan Kürt meselesi, kutuplaşmayı körükleyen kavgacı siyaset tarzı, tekel işçileri ve öğrenci eylemleri benzeri hak arama eylemlerine karşı şiddet kullanımı gibi sıralanabilecek birçok hata ve yanlışa karşın anketlerde Ak Parti oyu azalmıyor, artıyor.
Tüm bunların seçmen gözünde bir değeri ve karşılığı olmadığı için Ak Parti oyu azalmıyor değil. Aksine seçmen belleği her şeyi kaydediyor. Fakat sorun başka bir yerde.
Hatta 29 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını da bu bağlamda değerlendirmek olanaklı. Seçmen Ak Parti oyunu azalttı ama giden oylar ana muhalefete yani yeni bir iktidar iddiasına değil, diğer küçük partilere gitti.
Ak Parti’nin oyunu olumsuz yönde etkileme potansiyeli yüksek her olay, tartışma seçmen vicdanında ve belleğinde iz bırakıyor. Fakat ortada bir iktidar iddiası taşıyan aday olmadığı için, bir düzen muhalifi olmadığı için ve asıl önemlisi de alternatif bir ütopya olmadığı için bir kanala akamıyor.
Minik tepki derecikleri bir nehre dönüşemiyor. Eğer yarın sabaha dair bir ütopya ve iddia, bu ütopyanın taşıyıcısı ve çoğaltıcısı bir iktidar adayı siyaset sahnesinde olsa idi, bu her bir tepki, o ütopyaya akan, ütopyayı çoğaltan ve hayata geçiren bir bilinç ve muhalefet üretimine yol açardı.
CHP değişimini yönetmek yerine anket şirketlerini, köşe yazarlarını nasıl ters köşeye yatıracağım sorusunun zihni çalışmalarını tercih ettikçe de bu mesele aynen devam edecek görünüyor. Buna karşılık Ak Parti ise hata ve yanlışları yanı sıra hala seçmen gözündeki itibarını koruyor.
Türkiye’nin sorunlarını kim çözer?
Aşağıda KONDA Barometresi araştırmalarından bizim deyimimizle bir “KONDA Verican’ı” grafiği var. “Türkiye’nin en acil, en önemli sorunlarını kim çözer?” sorusunun cevapları arasında “bu sorunlar sürer, gider” ve “yeni parti lazım” cevaplarının zaman içindeki değişimini görüyorsunuz. Grafikten de anlayacağınız gibi soruya bir parti adı vererek cevaplayanların, yani söylenen partilerin oranları burada yok. Bir parti adı verenler, tahmin edileceği gibi çoğunluğu Ak Parti olmak üzere yüzde 59 oranında. Aydan aya değişmekle beraber dörtte bir seçmen siyasetten umutsuz. Yaklaşık altıda bir seçmen de yeni parti arayışında.
Bu iki eğrinin yıllar ve aylar içinde bile çok radikal değişiklikler göstermemesi ve 8 yıllık tüm iktidar yorgunlukları, hataları ve yanlışlarına karşın Ak Parti oyunda radikal değişikliklerin aksine artıştan bile söz edilebilmesinin bence hala ana nedeni aynı. Muhalefette iktidara aday, ütopyası olan, bu iddiaya kendisi ve örgütü inanmış bir parti yok. Seçmendeki bu algı değişmedikçe, bir parti bu algıyı değiştirecek siyaseti ve ütopyayı üretemedikçe de böyle sürecek.