Farklılığa düşman siyaset (yoksa liderler mi demeliydim?)

“Kılıçdaroğlu’na ayar verildi” diye yazıyordu bir gazete. Kılıçdaroğlu afla ilgili şeyler söylemiş, meğer partisi de şu aşamada af konuşulmasına karşı imiş!

Yanlış anımsamıyorsam bu Kılıçdaroğlu ile parti liderinin üçüncü farklı fikir beyan edişi ve üçünde de ayar verilişi. Gerçekten de bir partinin milletvekili merkez yönetimden farklı bir şey düşünüyor ve söylüyor olsaydı, ne olurdu acaba? Parti disiplini mi bozulurdu, liderin karizması mı çizilirdi?

Üstelik Kılıçdaroğlu sıradan bir siyasetçi değil, CHP içindeki işleyişleri bilmeyen yeni bir politikacı hiç değil. Üstelik hayatı bürokraside geçmiş, davranış usulleri konusunda belki de gereğinden çok tornadan ve eğitimden geçmiş birisi. Böyle olduğu halde liderinin ayarını, hem de kamuoyu önünde hak edecek ne yapmış olabilir? Herhangi bir konuda partisinden farklı bir fikir ve söylem sahibi olmasında ne sakınca olabilirdi? Parti de eğer sorulursa kurumsal fikrinin bu olmadığını söylerdi ve mesele biterdi ve fikirlerin tartışılmasına da disiplin engeli koyulmamış olurdu.
Bu sorun yalnızca CHP ile de sınırlı değil üstelik. CHP böyle de diğer partiler farklı mı? Ya da demokratik oldukları varsayılan sivil toplum örgütlerinde, sendikalarda ve hatta her bir siyasi yapıda.

Neden? Çünkü bizde halkın lider takipçisi olduğu, dolayısıyla da siyasetin de lider ağırlıklı olması gerektiği ön kabulü solda da sağda da geçerlidir.

Halbuki bizim araştırmalarımız gösteriyor ki, bu ülkede lidere bakarak karar veren seçmen yalnızca % 18,6 oranındadır. Üstelik de CHP içinde lider takipçisi seçmen yalnızca % 9,5 oranında.

Ama bu halkın da lider takipçisi olduğu ezberi hem lider adaylarınca, hem de lider çevrelerince pek sevilir. Genel olarak kanaat önderlerinde de bu fikrin yaygın olduğunu görürüz. Tıpkı “halkımız dizi seyreder ama belgesel der” ya da “halkımız balık hafızalıdır” türü ezberlerimizden birisidir bu da. Dizi seyredip belgesel diyenler bu ezberleri sık sık dillendirenlerdir esas itibariyle. Ya da halkımız balık hafızalı diyenler, altı ay önce yazdığından farklı fikri yazacak olanın başlangıç cümlesidir. İnanmıyor musunuz? Yakın çevrenize dikkatlice bir bakın, göreceksiniz yakınlarınızda.
Lidercilik meselesi de böyledir. Çünkü esas itibariyle toplum değil ama bizim her türden siyasi yapı ve örgütümüz lider ağırlıklıdır.

Lider takipçiliği giderek lider kutsanmasına varır ki, bu da liderden farklı her bir fikrin, duruşun önündeki en büyük zihni engeldir. O nedenle farklı fikirlere tahammül yoktur. Bu tahammülsüzlük giderek her bir farklı fikrin lidere eleştiri olarak algılanmasını doğurur. Bu farklı fikri eleştiri olarak algılama hali de her farklı fikre karşı duruşu getirir. Giderek parti, örgüt, yapı tek sesli bir hale dönüşür.

İkinci bir nokta, liderin çevresindekiler bilgilerinden, fikirlerinden, emeklerinden üremiş değil, lidere yakınlıktan üreyen hiyerarşiden çok mutludurlar. Bu hiyerarşi yalnızca liderin tayinleri ile gelişmiştir. Liderin verdiği makamlar yine liderin alabileceği makamlar olduğu zaten baştan kabul edilmiştir. Liderin verdiği ödevler ise sizin becerinizin ortaya çıkarılması ya da başarılı bir siyaset üretme amacı taşımaz. Verilen ödevler liderin kafasındaki hiyerarşinin meşrulaştırılmasına, örgütçe o hiyerarşinin tanınmasına yöneliktir. O nedenle de verilen ödevin başarıyla yerine getirilip getirilmemesinin önemi yoktur. Bu da yine kısır bir siyasete hapsolmayı getirir doğal olarak.

Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin yaşadığı da bu türden hastalıklardır. Bu hastalık da tüm partilerde vardır ne yazık ki!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.