CHP’nin “çatı adayı” önerisi belli oldu: İslam İşbirliği Teşkilatı Eski Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu.
Kamuoyu ne kadar tanır, bilir ya da seçmen hangi konudaki fikir ve tercihlerini ne kadar bilir soruları geçerli elbette. Kendi ağzından misyonunu şöyle tarif etmiş. “Kendimi İslam dünyasının meselelerine adadım, bundan sonra da var gücüm ile İslam dünyası için çalışacağım. Zihnen ve bedenen daima bu gerçekle meşgul oldum. Bunun dışındaki meseleler ikincil planda kaldı” (2005 yılında teslim aldığı İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği görevini Suudi Arabistanlı İyad Medeni’ye devrederken yaptığı konuşmadan. 2013 Aralık)
Bugünün sorusu, E.İslamoğlu’nun kim olduğu? Benim sorum ise, K.Kılıçdaroğlu ve D.Bahçeli hangi dürtü, gerekçe ve hedeflerle bu isim üzerinde mutabakat ürettiler?
30 Mart yerel seçimlerinin sonucunu belirleyen ve açıklayan iki temel bulguyu anımsayalım: Siyaset zemininin dört kimlik siyasetine sıkışmış olması ve bu kimlikler ve hayat tarzları üzerinden yaşanan kutuplaşma.
2009 Yerel seçimleri ve 2010 Referandumundan beri bu “kimliklere sıkışma ve kutuplaşma” gerçekliğinin Ak Parti’ye yarıyor olduğu açık. Ak Parti ve Başbakan da bu nedenden her gün kutuplaşmayı körükleyici söylem tutturuyor. Muhalefet partileri içinse bu durum bir tuzak. Öyleyken iki muhalefet partisi de kutuplaşma ve kimlikler dışından değil aksine tam da içinden siyaset üretmeye devam ediyorlar.
Özellikle CHP, Ak Parti karşıtı blokun oluşacağı ve bir arada davranacağı dil, politika ve aday arayışında sürekli. Nitekim yerel seçimler için İstanbul ve Ankara başta olmak üzere hemen tüm büyükşehirlerde böyle adaylar arandı. Bu zemin ve senaryonun muhalefet için sürekli başarısızlık üreteceği açıktı. Nitekim sonuçlar meydanda.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı adaylığı için hem çatı aday arayışı hem de mutabık kalınan isim aynı yaklaşıma işaret ediyor.
İki lider de varsayıyorlar ki kendi partilerinin seçmenleri kazanılmış seçmen, bir de E.İslamoğlu muhafazakar ve İslamcı seçmenlerden de oy alır. İki tabanın beraber davranışının gerekçesi de R.T.Erdoğan karşıtlığı olur.
Ne yazık ki iki varsayım da yanlış. MHP tabanının bir kısmı R.T.Erdoğan’a kayabilir. CHP tabanının bir kısmı için bu adaya Erdoğan karşıtlığı ile bile olsa oy vermesi kolayca kabul edilemeyebilir. Ve belki de CHP’nin İzmir Karşıyakalı, Ankara Çankayalı ve benzeri seçmenlerinin bir kısmı oy vermek yerine seçime katılmamayı tercih edebilir.
Aslında iki liderin de bunu içten içe bildiklerini sanıyorum. Kendilerinin doğrudan veya partilerinden birisinin aday olması ve alınacak oy, yerel seçimle ve hatta önceki oy oranları ile kıyaslanacak ve parti içi tartışmalar genişleyecekti. Her ikisinin de doğrudan veya dolaylı boy vermek istemedikleri anlaşılıyor. Kendilerince parti içi tartışmayı bir süre daha erteleyebileceklerini düşünüyorlar belki de. Ama mutabık kalınan isim, ertelenmesi hedeflenen bu iç tartışmaların öne gelmesini de sağlayabilir.
CHP ve MHP kimliklere ve kutuplaşmaya sıkışmayı aşmanın yolunu üretemedikçe, Ak Parti bu kutuplaşmayı ve toplumsal şiddeti körüklemeye devam ettikçe ülkenin sorunları birikmeye devam edecek. Elbette küresel dinamiklerin ve toplumsal dinamiklerin siyasete müdahale ettiği yere kadar.