IŞİD’in iç politikaya etkileri

Terör örgütü olsa da çok kısa süre içinde IŞİD’in bir devlete sahip olacağı anlaşılıyor. Irak’ın güneyinde Şiiler, kuzeyinde Kürtler’in devletleşme yolunda ilerlemelerinin yanı sıra Irak’ın ortasındaki Sünni bölgesine de IŞİD yerleşiyor. Suriye’de kontrol ettiği Sünni coğrafya ile beraber Sünni ve şeriata dayalı bir devletleşme güçlü olasılık artık.

Orta Doğu ve Müslüman coğrafya’da Arap Baharı’nın hüsranla sonuçlanmasından sonra yeni bir evreye giriliyor. IŞİD’in varlığı ve bugün kontrol ettiği coğrafya, bu coğrafyadaki yeni devletleşme bir süreliğine de olsa bir denge hali üretecek mi yoksa bölgesel bir din ve mezhep savaşına mı yol açacak bilemiyorum.

Bu kısmını Orta Doğu ve dış politika uzmanlarına bırakalım, ama bugünkü verili durumun iç siyaset açısından bazı kırılmalar ve sonuçlar üreteceği muhakkak.

Birinci etki Kürt meselesi, açılım süreci ve PKK’nın varlığı üzerinde olacak. Irak ve Suriye’deki tüm bu gelişmeler, potansiyel riskler ve imkanlar üzerinden bakıldığında açılım sürecinin de ötesinde PKK’nın silah bırakmasını ummak mümkün değil artık. Dört ulus devletin sınırlarına dağılmış Kürt halkının bir örgütünün bugünün koşullarında yalnızca Türkiye’nin Kürt meselesiyle meşgul olmasını ve varlığını, politikalarını buna dayandırmasını beklemek gerçekçi değil. Talep edilecek şey ancak silahlı güçlerini Türkiye dışına çekmesi ve ülke içinde eylemlere girişmemesi olabilir ancak.

Bu verili durum ve kabul çerçevesinde açılım sürecinin yeniden değerlendirilmesi, aşamaların, yapılacakların yeniden düşünülmesi ve mümkün olduğunca da sürecin hızlandırılması gerekiyor.

Hükümetin dış politika tercihleri aksi yönde olsa da yapılabilecek en doğru şey Türkiye’nin Kürt siyasetinin Barzani, PKK ve PYD dahil tümünün işbirliği ve diyalog platformunu teşvik ve kolaylaştırıcılıktır. Türkiye’nin bazılarını tercih ederek değil tüm Kürt coğrafyasıyla barışmasından başka çıkar yol yoktur.

Bu ise hem dış politikada hem de açılım sürecinde verili duruma göre paradigma değiştirmek demektir. Ki bu da bizi IŞİD’in iç siyasete ikinci etkisine getiriyor.

Her ne kadar hükümet ve yandaşları başka hava ve dilde olsalar da görünen, değil küresel ölçekte, bölgesel ölçekte bile gelişmeleri ne yönlendirebiliyor, ne etkileyebiliyor ne de önceden kestirebiliyor olduğumudur. Mesele yalnızca rehin alınan görevliler değil, Davutoğlu’nun yarattığı illüzyonun da iflasıdır. Kağıt üzerinde tango figürlerini ezberlemekle tango yapılamadığı gibi, dış politika için geliştirilen stratejilerin ve yazılan senaryoların mükemmel olması pratikte de geçerli olacağı anlamına gelmiyor. Davutoğlu bir süre teorideki yaklaşımı ve belagat becerisiyle inandırıcı olmuş olsa da, ilk kez bir partinin seçim bildirgesine dış politika eklenmesini sağlayacak kadar Başbakan’ı ikna etmiş olsa da bugün gelinen nokta ortada.

Tüm bu gelişmeler asıl Davutoğlu’nun siyasi kariyerini etkileyecektir. Dışarıya yansısa da yansımasa da parti örgütünde ve seçmeninde izlenen dış politikanın ülke için ürettiği risklerin görülmüyor olması mümkün değil. Erdoğan’ın olası Cumhurbaşkanlığından sonra Ak Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık için en kuvvetli adaylardan olan Davutoğlu’nun bu şansı zora girecektir. Parti Merkez kurulunda Erdoğan’ın etkisiyle geçici Başkan ve Başbakan olsa bile, Eylül’deki Ak Parti Kurultay’ında seçilme şansı zayıflamaktadır.

IŞİD’in son hamlesinin ülkeye üçüncü etkisi ekonomi alanında olacaktır. Öncülü olan terör örgütlerinden farklı olarak IŞİD petrol gibi tükenmez bir finansal kaynağa sahip. Federe bir yapı içindeki varlığına karşın Kuzey Irak Kürt Devletinin formal yollarla satamadığı petrol depolarda birikirken IŞİD her gün çıkarılan bunca petrolü nasıl satacak? Bu petrolün kayıt dışı alım satıma malzeme olacağı açık. Her gün akan bunca kayıt dışı paranın, silah ticaretinden uyuşturucu ve insan kaçakçılığına dehşet boyutlarda kaynak oluşturacağı da açık.

Bu durum ise bir yandan Irak’la olan resmi ticaretin kayıt dışılığa yönelmesine doğuracak, öte yandan belli bir kısmı bizim ekonomimize akacak. 2004 yılında Irak’a 1,8 milyar dolar ihracat yapılırken, rakam 2014’e gelindiğinde yaklaşık 6 kat artarak 11,9 milyar dolara yükselmiş durumda. Ve bu ticaret şu anda oldukça aksamış durumda. Irak ile aramızdaki ve şimdi IŞİD kontrolünde olan dört sınır kapısı, transit olarak Ortadoğu’ya mal sevkiyatı yapılan kapılar ve bunların dışında başka alternatif güzergah da yok.

Ekonominin yapısal reformlarını hala yapamadığımız, kayıt dışılığı hala kontrol edemediğimiz bir noktada böylesi büyüklüklerdeki kayıt dışı faaliyet hem ekonomiyi bir biçimde zehirleyecek hem de merkezi devletin içindeki eski ve yeni çetelerin güçlenmesine neden olacak.

Hükümet hala parlamentoyu dahil etmeden işi götürmeye çalışsa da verili durumun ve yeni paradigmanın parlamentoda tartışılması gerekiyor. Öncesinde ve sonrasında da kamuoyuna inandırıcı bilgi verilmesini beklemek hakkımız. Açılım sürecinde ise yapılması gerekenlerin hızlandırılması gerekiyor.

Bunların yerine rehineleri kurtarma üzerinden olası yeni temaşalar üretmek, muhalefeti ve her türlü eleştiriyi şeytanlaştırmak bazı gerçeklikleri, imkan ve riskleri değiştirmiyor. Çünkü o riskler hepimizin hayatını etkileyecek.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.