‘360 Derece’de bu hafta…Şalom Gazetesi – 10.08.2011

Başarılı kamuoyu araştırmalarına imza atan Konda Araştırma ve Danışmanlık şirketinin Genel Müdürü Bekir Ağırdır ŞALOM için yazdı: “İzlenen asimilasyon, yıldırma, kaçırtma politikalarıyla sayıları artık binlere düşen Musevi, Rum ve Ermenilerin yaşadığı sorunların gerçek boyutlarını ve niteliğini ise doğru dürüst konuşamıyoruz bile…”

Ülke birçok kutuplaşmayı, yarılmayı ve bu kutuplaşmalar, yarılmalar üzerinden birçok gerilimi bir arada yaşıyor. İşler yolundaymış gibi sanılırken, farkında olunmadan gündelik hayatın dip akıntıları gerilimler üzerinde yürüyor. Öte yandan da aynı dip akıntılar yeni kutuplaşmalar ve gerilimler üretiyor.

Bu başlangıcı umutsuzluk üretmek için değil, gerçek değişimin nerede yaşanması, yönetilmesi ve bu değişim hukukunun üretilmesi gereğine dikkat çekmek için yazıyorum.

Ak Parti karşıtlığı ve yandaşlığı üzerinde gelişen siyasal kutuplaşma giderek toplumsal kutuplaşmaya dönüştü. Zaten bir biçimde var olan hayat tarzları üzerindeki farklılaşma özellikle modernler ve dindar muhafazakârlar ekseninde toplumsal kutuplaşmaya dönüştü.

Öte yandan son otuz yıldır sıcak çatışmaya dönüşerek sürmekte olan Kürt meselesi esasen devlet-birey ilişkisinde bir mesele iken kendi dinamikleriyle değişerek, gelişerek ve dönüşerek toplumsal katmana da sıçradı ve Türk-Kürt kutuplaşmasına dönüştü.

Tarihsel kökleri ve geçmişi olan, daha çok toplumsal planda, gündelik hayatta yaşanan Alevi meselesi de siyasi kutuplaşmanın da etkisiyle giderek siyasallaşıyor ve keskinleşiyor.

İzlenen asimilasyon, yıldırma, kaçırtma politikalarıyla sayıları artık binlere düşen Musevi, Rum ve Ermenilerin yaşadığı sorunların gerçek boyutlarını ve niteliğini ise doğru dürüst konuşamıyoruz bile. Ne kamu görevlerine alınmamalarını, ne eğitim sorunlarını ne de gündelik hayatın içinde yaşadıkları ayrımcılığı konuşabiliyoruz. Siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin dilinde ise “Lozan Anlaşması’yla garanti altına alınmış azınlık hakları” lafı var. Geçen hafta 88. yılı anılan Lozan Anlaşması’nın, azınlık olarak tanımlanan kültürel kimliklerin varlıklarını ve haklarını kağıt üzerinde garanti altına almış olması, yaşanmış ve yaşanmakta olan toplumsal sorunları çözmüyor. Çünkü mesele Lozan değil, bugün için çözüm de Lozan’da değil.

Yukarıda sözünü ettiğim tüm toplumsal gerilimlerin ve sorun alanlarının işaret ettiği temel meselemiz hangi farklı kimlikten olursak olalım, devlet ile birey arasındaki mutabakat bozuldu. Asıl toplumun kendi iç mutabakatı bozuldu.

Esasen bozulan mutabakat toplumun kendi ürettiği bir mutabakat değildi de. Cumhuriyetle beraber, Cumhuriyetin tek tipli, farklılıkları yok sayılan, devlete karşı ödevleri tanımlanmış yurttaş ve monolotik toplum projesine, yurttaşların mecburi kabulü ve uyum çabasıydı var olan. Cumhuriyetten 85, Lozan’dan 88 yıl sonra anladık ki farklıyız. Dilimiz, dinimiz, mezhebimiz, etnik kökenimiz, cinsiyetimiz farklı.

Ama yarın sabah uyanacağımız hayat, kaderimiz ortak. Ortak yaşam irademizin verdiği güç ve arzuyla yeni bir toplumsal mutabakat üretmemiz lazım. Farklılıklarımızla bir arada, ilişki içinde, birbirimizi çoğaltarak demokratik topluma dönüşmemiz lazım. Devletle yeni bir mutabakat geliştirip, gönüllü yurttaşlığa geçmemiz lazım.

Yani 2011 Türkiye’sinde yaşanan kutuplaşmaları, gerilimleri olumluya, barışa ve huzura çevirecek şey monolotik toplumdan demokratik topluma dönüşüm, yeni bir toplumsal mutabakat ve bu mutabakatın hukukunu üretmek. Yeni bir ‘biz’ tahayyülüne ve bunun hukukuna ihtiyacımız var.

Bunların yolu da elbette siyasetten geçiyor. Siyaset marifetiyle, siyaset zemininde birbirimizi tanıyarak, müzakere ederek, birbirimizi ikna ederek ve uzlaşarak bunu başaracağız.

O nedenle ‘yeni anayasa’ meselesi tüm bu sorunların anahtarı olacak. Yeni Anayasanın maddelerinin şık, süslü kelimelerle ‘yazılması’ değil ‘yapılmasıdır’ esas olan.

Yeni anayasanın yapılmasının yolu da her yerde, her zeminde, her dakika tartışmak, konuşmak.

İşte o zaman bazı yurttaşlarımızın Lozan’dan doğan haklarından değil, anayasada var olan haklarından söz ediyor olacağız. 

BEKİR AĞIRDIR kimdir?

Bekir Ağırdır, 1956 yılında Denizli’de doğdu; 1979 yılında ODTÜ/İdari İlimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. 1979- 1980 CHP Bilgi İşlem Merkezi’nde görev aldı.

1980-2003 yılları arasında özel sektörde çeşitli firmalarda satış müdürü, genel müdür yardımcısı ve genel müdür olarak görev yaptı. 2003-2005 yıllarında Tarih Vakfı’nda önce koordinatör, sonra genel müdür olarak çalıştı. Demokratik Cumhuriyet Programı kurucusu olan Bekir Ağırdır, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak çalışıyor. Ağırdır, halen araştırma ve danışmanlık şirketi Konda’nın Genel Müdürü olarak görev yapıyor. Ağırdır, evli ve 2 çocuk sahibi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.