Her 100 Kürt yurttaşımızın 16’sı okuma yazma bilmiyor; 35’inin babası, 68’inin annesi de….*
Her 100 Kürt yurttaşımızın 8’i diploması olmadığı halde okuma yazma öğrenmiş; 16’sının babası, 11’inin annesi de….
Yani her 100 Kürt yurttaşımızın 24’ü kendisi, 51’inin babası, 88’inin annesi okul görmemiş.
Her 100 Kürt yurttaşımızın 35’i ilkokul mezunu, 37’sinin babası, yalnızca 1’inin annesi de….
Her 100 Kürt yurttaşımızın yalnızca 6’sı üniversite okumuş, 1’inin babası da, lakin anneleri hiç üniversiteye gitmemiş.
Toplam nüfusları 11 milyon civarı olan Kürt yurttaşlarımız arasından 1 milyon 350 bini doktora derdini anlatacak, hâkime şikâyetini söyleyecek, belediyeye elektrik diyecek kadar bile Türkçe bilmiyor.
Her 100 Kürt yurttaşımızın 21’i dokuz kişiden fazla olan hane halkı içinde yaşıyor, 32’si de 6-8 kişilik hanelerde….
Hele köylerde yaşayan her 100 Kürt yurttaşımızın 34’ü 9 kişiden fazla, yine 34’ü 6-8 kişilik hanelerde yaşıyor.
Her 100 Kürt yurttaşımızın 15’i görücü usulü bile değil, rızası dışında zorla evlendirilmiş.
Her 100 Kürt yurttaşımızın 30’u küresel krizden önce işsizdi, kriz sonrası sayı bilinmiyor, ama Diyarbakır merkezde 45 olduğu söyleniyor.
Her 100 Kürt yurttaşımızın 27’sinin hiçbir sosyal güvencesi yok, 25’inin ise yalnızca “yeşil kart”ı var.
Toplam 11 milyon civarı olan Kürt yurttaşlarımızın 1 milyon 700 bini ancak dışarıdan yardım alarak yaşayabiliyor.
Her 100 Kürt yurttaşımızın 20’sinin aylık hane geliri 300 TL altında, 32’si de 301-700 TL hane geliriyle, o kalabalık hanelerde yaşamaya çalışıyor.
81 il arasında devletin kendi verileri ve hesabıyla bile sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında mesela Diyarbakır 63. sırada. Adıyaman 65. , Şanlıurfa 68., Batman 70., Mardin 73., Şırnak 78. sırada.
Bu rakamları çoğaltabiliriz sayfalarca. Her birimiz, özellikle de siyasetçiler bu rakamlara her gün bakmalı ve sormalı kendisine:
Bu tablo, bu koşullar, bu yoksunluk, bu yoksulluk böyle sürsün mü?
Birilerinin silah bırakması ya da bırakmaması, bu rakamların, vicdanımız sızlamadan sürmesini istemenin gerekçesi olabilir mi?
Söylenenlerin, planlananların kimin kaleminden, dilinden çıkmasına bakarak mı vicdanımız sızlayacak ya da sızlamayacak?
Siyasi kutuplaşmanın pençesine düşmüş olsak bile vicdanımız, adalet duygularımız da mı kutuplaşmanın kör pençesinde?
Bir an serinkanlı olup, her birimiz, Kürt yurttaşlarımızın sorunlarını partilerden, örgütlerden, devletlerden öte yalnızca insan ve insan hakları sorunları olarak düşünsek bile, çözümün önündeki önemli bir psikolojik eşiği geçebileceğimize inanıyorum ben. Ya siz?..
* (Rakamlar KONDA tarafından yapılmış araştırmanın 18 yaş üstü nüfus için bulgularıdır)