Dünkü bölümde İstanbul, Ankara ve Antalya geçici oy yüzdeleri üzerinden oy kaymaları üzerine bazı notları ve bulguları paylaşmıştım. Özetlersek, İstanbul’da meclis oylarından başkan oylarına geçişte Ak Parti ve CHP adayları için bir konsalidasyon olmakla beraber belirgin bir kayış yok. Ankara’da ise MHP meclis oyundan CHP adayına kayda değer bir kayış var. Antalya’da ise kayıştan da öte CHP ve MHP adaylarının birbirlerini engelleyişi var.
Bu karakteri farklı üç örnek bundan sonraki tartışmalara ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ışık tutacak nitelikte olduğu için özel olarak üzerinde duruyorum. Yerel seçimler bir bakıma Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kostümlü provası gibi olurken kutuplaşmanın sandık aracılığıyla sayısal teyidi de oldu bir bakıma.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için olası oy potansiyelleri ve dağılımları üzerinden bakıldığında yaygın soru ittifakların nasıl oluşacağı üzerine. Nitekim hemen tartışma ve hesaplamaları da başladı bile.
Ak Parti kendi adayını seçtirmek için kimlerle nasıl ittifak yapmak isteyecek? MHP ile mi yoksa BDP ile mi? CHP-MHP ittifakı mümkün mü ya da nasıl bir aday üzerinde uzlaşabilirler? Bu ittifak Ak Parti adayının veya olacaksa Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında başarılı olur mu?
İstanbul, Ankara ve Antalya örneklerinde görülüyor ki kategorik bir CHP-MHP ittifakı mümkün değil. 2007’den beri tüm seçimler ve araştırmalar gösteriyor ki CHP’den MHP’ye oy geçişkenliği Ak Parti karşıtlığı duygusuyla kolayca çalışırken, MHP’den CHP’ye oy geçişkenliği aynı kolaylıkla çalışmıyor. Bu ittifakın oluşması için ayrıca adayın ve söylemin de Ankara’daki gibi farklı olması gerekiyor.
Kaldı ki siyaset, medya ve entelektüel dünyalarında her seçim öncesi konuşulan ittifaklar, eğer sosyolojik veya toplumsal bir temele ve tabana dayanmıyorsa çalışmıyor. İki başkanın veya kurumun yukarıda anlaşması seçmende kategorik bir ittifak üretmiyor.
Ayrıca, 30 Mart seçimlerinin en önemli sonuçlarından birisi siyasetteki konsolidasyonun tamamlandığını ve kalıcılığının görülmüş olmasıdır. Dört parti dışındaki partilerin oyu yüzde beş mertebesindedir ki bu oran 2011 seçimleriyle aynı, 2009 yerel seçimlerindeki oranın da üçte biridir. Siyasi hayatın bir süre var olan bu dört partiyle gideceği anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle 4 ay sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimini partiler arasında kurulacak ittifaklar belirlemeyecektir. Birinci neden, bu kadar az süre kalmışken bildiğimiz CHP ve MHP siyaset tarzının böylesi bir ittifak üretmekteki zorluklarıdır. İkinci neden, Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan varsayıldığı gibi aktörlerle ittifak aramak yerine toplumda, parti tabanlarında bir siyasal ve söylemsel ittifak üretmeye çalışacaktır.
Bu varsayım doğruysa, bu seçim sonrası neler olabileceğinin cevabı da bu varsayımda gizlidir. Ak Parti aldığı seçim sonucuyla Cumhurbaşkanlığı seçiminin anahtar rolünü ele geçirmiştir. Cumhurbaşkanının kim olacağı bir bakıma Recep Tayyip Erdoğan’ın kararına bağlıdır artık. Aday da olsa başla aday da gösterse, yerel seçim öncesi tutturulan ve biraz da şovenlik kokan dil ve söylem sürdürülecek ve tabandan ittifak aranmaya çalışılacaktır.
Bu noktadaki varsayımlar ise yerel seçimlerde alınan yüzdelerde değil oy sayılarında gizlidir.
Oy sayılarının anlamı
52,7 milyon seçmenin 45,7 milyonu oy kullanmış, 44 milyon geçerli oy üzerinden resmi ve kesin olamayan sonuçlar üzerinden özetlersek Ak Parti 19,1 milyon, CHP 11,3 milyon, MHP 7,8 milyon oy almıştır.
Sıkça sayısal ifadelerini yazdığım kutuplaşma kümelerinin büyüklükleri, KONDA bulgularına göre yüzde 35 Ak Parti yandaşı yüzde 25 karşıtı idi. Ak Parti yandaşları toplam 52,7 milyon seçmen içinde 18 milyon, karşıtları da 8 milyon CHP seçmeni, 5 milyon MHP seçmeni olmak üzere 13 milyon olarak hesaplanabilir.
Ak Parti yandaşı yüzde 35’lik bu küme aynı zamanda Ak Parti’nin çekirdek seçmenleridir de. Ak Partinin herhangi bir seçimde alacağı oyu ve oranı, bu çekirdek seçmene ne kadar yeni seçmenin eklendiği belirlemektedir.
Seçim öncesi bu kutuplaşmanın içinde olan seçmenlerin mutlaka sandığa gitmiş olacağını varsayabiliriz. Yani 44 milyon geçerli oyun 31 milyonunun rengi kutuplaşma nedeniyle, 2 milyon BDP seçmeninde aidiyet bağı nedeniyle toplamda 33 milyon seçmenin oyu seçim öncesinden belli idi. Nihai seçim sonucunu kutuplaşma psikolojisine aklını ve ruhunu rehnetmemiş 11 milyon seçmenin tercihleri belirlemiştir diyebiliriz.
Büyükşehir Bel.Bşk + İGM oyları toplamı |
Kutuplaşma içindeki seçmen |
30 Mart’ta alınan oy sayısı |
2011 seçiminde alınan oy |
Ak Parti | 18 | 20 | 21,4 |
CHP | 8 | 12 | 11,1 |
MHP | 5 | 7 | 5,6 |
HDP/BDP | 2 | 2,7 | 2,5 |
Diğer partiler | 2,3 | 2,2 | |
Kutuplaşma dışı seçime katılmış seçmen | 11 | ||
Toplam | 44 | 42,8 |
Bu tablodan şu sonucu çıkarmak mümkündür: Kutuplaşma dışı seçmenler partilere orantılı dağılmamış, Ak Parti bu kümeden yalnızca beşte birinin oyunu alabilmiştir. Nitekim dünkü bölümde verdiğim KONDA bulgularına dair grafik de Ak Parti oyunun potansiyel oyuna kıyasla gerilediğini gösteriyordu.
Bu varsayım ve sayılarla bakıldığında, Ak Parti’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi için (benzer katılım ve geçersiz oy oranlarıyla) 44 milyon seçmenin 22 milyonunun oyuna ihtiyaç duyduğu anlaşılır. Bunun için özel ittifaklara değil, kutuplaşma dışı seçmenlerin MHP’ye kayanlarına ve değerleri kendi tabanına daha yakın olan MHP tabanına yönelmesi daha gerçekçi olacaktır.
Diğer partiler için ise ister Cumhurbaşkanlığı seçimi ister genel seçim olsun, bu kutuplaşma zemininden üretilecek her siyasetin ve dilin, seçimin kaybı anlamına geleceği çok açıktır.
Dünkü bölümde de değindiğim gibi muhalefet partileri oluşan siyasi rekabet eksikliği durumunu bozmak ve Ak Parti’nin hegemonik siyaset anlayışını kırmak istiyorlarsa yapmaları gereken bellidir: Kutuplaşmanın ürettiği zihni ve duygusal ambargolar dışından bir siyaset üretmek. Bu ise ancak seçmenin önüne bir ütopya koyarak, korkulardan değil umutlardan beslenerek olabilir.