Türkçe bilmeyen Kürt derdini nasıl anlatsın

Cumhurbaşkanı’nın verdiği iftarda şehit annesi ile Abdullah Gül arasında yaşanan ‘sessiz diyalog’ Kürt sorununun başka boyutlarına bakmaya zorladı bizi. Kürtler konusurda araştırmalarında bulunun KONDA’nın yöneticisi Bekir Ağırdır; 1.5 milyon vatandaşın Türkçe bilmediğini söyleyerek; “Bu insanlar hasta olsa derdini anlatamaz, suyu kesilse belediyeye şikayette bulunamaz” dedi.

FOTOĞRAFLAR: SERKAN NERGİS

MURAT AKSOY / SÖYLEŞİ YORUM
Türkiye’nin Kürt sorununun çözümünü tartıştığı bugünlerde; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şehit ailelerine verdiği iftarda şehit annesi ile Cumhurbaşkanı Gül arasındaki sessiz diyalog, sorununun başka bir yüzünü ortaya çıkardı. Diyalog sessiz başladı. Çünkü şehit annesi Türkçe bilmiyordu. Peki ne kadar Kürt Türkçe bilmiyor? Kaç milyon Kürt var, nerde, nasıl yaşarlar, nerde çalışırlar, ne kadar kazanırlar? Bunları konuşmak konuyu siyaseten tartışmaktan daha acı. Acı çünkü rakamlar insanın canını yakıyor. Bütün bunları KONDA’dan Bekir Ağırdır ile konuştuk. Çizdiği tablodan sonra şu soruyu soruyor: “Çözüme karşı çıkanlar bu tablonun devamını mı istiyorlar?”

Türkiye’deki Kürtlerin sayısı nedir?

Bizim araştırmalarımızda kendini ‘Kürt’ ve ‘zaza’ olarak tanımlayan ve/veya anadili ‘Kürtçe’ ve ‘Zazaca’ olanların yetişkin nufusa oranları yaklaşık yüzde 13.40’tır. Çocukları eklediğinizde bu rakam yüzde 15.7’ye çıkıyor. Bunun rakamsal ifadesi yaklaşık Kürt nüfusunun 11-12 milyon arasında olduğudur.

Ne kadarı bölgede yaşıyor?

Yarıya yakını (yüzde 45) bölge dışında yaşıyor. Mesela İstanbul en kalabalık Kürt şehridir. Kürtlerin sayısı şehir nüfusunun yüzde 14.8’i. Bu da yaklaşık olarak 1.9 milyon insan demektir.

Temel demografik verileri nedir?

Mesela eğitim. Nisan 2008 araştırmamızın bulgularına göre, ortalama eğitim yılı Türklerde 7,4 yıl iken Kürtlerde 6,1 yıldır. Hele bir kuşak önceye gidildiğinde oranlar daha kötüydü. Buna bağlı olarak Kürt kadınlar ve annelerde eğitim düzeyi 1,3 yıldır. Üstelik bu oran köylerde daha düşüktür. Köylerdeki Kürtlerin yüzde 24’ü okuma yazma bilmemektedir. Türkçeyi bilmeyenlerin oranı nüfusun yüzde 2 yani yaklaşık 1.5 milyondur. Bu insanlar hasta olsa derdini anlatamaz, devlet dairesine işi düşse çözemez. Ki önceki gün Cumhurbaşkanı’nın masasına oturan şehit annesinin sessizliğinin nedeni Türkçe bilmemesiymiş. Bir başka özellikleri hane içindeki insan sayısının fazlalığıdır. Türkiye ortalaması 4,3 kişi iken bu oran Kürtlerde 6’nın üzerindedir.

Başka…

Önemli tespitte, işssizlikle ilgilidir. Araştırmalarımıza göre 15 yaş üstü nüfusta Kürtlerin sadece yüzde 39’u çalışmaktadır. Diğer bir fade ile çalışabilir nüfusla kıyaslandığında issizlik oranı 29,6’dır. Bunun bir sonucu olarak sosyal güvenceden yoksundurlar. Kürtlerin yüzde 27’sinin hiçbir sosyal güvenliği yok. Sosyal güvenliğe sahip olanların da yüzde 25’si Yeşil Kart sahibi. Çalışan Kürtlerinde temel sorunlarında birisi az ücret almalarıdır. Yüzde 20’si 300 TL’den az yüzde 32’si 700 TL’nin altında ücret alıyor. Yani Kürtlerin yarıdan fazlası (yüzde 52) ciddi biçimde yoksulluk içindedir. Bu oranlar şehirlerden köylere gidildikçe daha artmaktadır. Ki bu rakamlar küresel krizi öncesidir.

KÜRTLERİN ŞARTLARI AĞIR

Asıl Kürt sorunu bu rakamlar sanki…

Evet olmalı. Bu rakamlar Kürtlerin neredeyse toplumun en az eğitim alan, en az para kazanan, en zor şartlarda yaşayan toplumsal kesimi olduğunu gösteriyor. Bu sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil. Göç ettikleri Batı, Ege ve Akdeniz’de de böyle. Bu kesimler bizim araştırmalarda varoş olarak tanımladığımız bölgelerde yaşıyorlar. İstanbul’daki Kürtlerin yüzde 22,3’ü, Mersin ve Antalya’daki Kürtlerin yüzde 72,2’si, İzmir’deki Kürtlerin yüzde 59,3’ü varoş dediğimiz bölgelerde yaşıyor. Mesela Çeliktepe veya Gültepe. Ön tarafında gökdelenler var ama arkaları varoştur. Siz genç bir kızı ya da erkeği, başı kapalı diye ya da ayakkabısı boyasız diye evinin 100 metre yukarısındaki Kanyon Alış-veriş merkezine almadığınızda onlardaa biriken nefreti bir düşünün. Bir başka örnek vereyim. Karadeniz’e mevsimlik işçi olarak gidenlerle ilgi bir belgesel projesinin içinde yer aldım. O insanların yaşadıkları zorlukları ve sefaleti görseniz, insanlığınızdan utanırsınız. Şimdi Kürt sorununun çözülmesine karşı çıkan siyasiler, bu insanlık dramının devamından mı yanalar? Anlamak mümkün değil.

PATLAMAYA HAZIR BOMBA

Varoşları açsanız biraz?

Yaptığımız araştırmalarda anketörlerce ayrıca not edilen oturulan evin özelliklerine göre, mahalleye, semte göre sadece gözlemlere dayanarak yaptığımız tasnif bize, Türkiye’yi şehirlerde yerleşim olarak varoşlar, kentsel alanlar ve lüks konutlar olarak ayrım yapabileceğimizi söylüyor. Araştırma bulgularımıza göre 16 Büyükşehir Belediyesi içinde 10 milyon insanın varoşlarda yaşıdığını gösteriyor. Temel özellikleri en eğitimsizler, hayattan en fazla korkanlar, umutsuzlar, en fazla paranoyaları olanlar, işsizlerin çoğunluğu varoşlarda yaşıyor. Dolayısıyla sürekli patlamaya hazır bir bomba gibi. Daha vahimi şu bir Turizm Acentaları Birliği 2008 yılında moda olan turlar arasına “Varoşlarda gündelik hayatı izleme turu” koymuş. İnanılması güç. Ama bu varoş meslesi Kürt sorunundan bağımsız olarak incelenmeli.

Çözüm projede değil sürecin işlemesinde

Kürt sorunun çözümü için başlatılan süreci nasıl buluyorsunuz?

Doğrusunu isterseniz benim için sürpriz oldu. Ben AK Parti’den böyle bir siyasi adım beklemiyordum. Ama şu da açık ki, bu problemi artık Türkiye taşıyamaz. AK Parti bunu gördü. Sadece AK Parti değil, devlette bunu gördü. Farklı kimliklere sahip toplumun bir arada yaşamasının devamının artık bu sorunu çözmekten geçtiği açık.

Bugüne kadar neden olmadı bu?

Bugüne kadar farklı kültürel kimlikleri asimile ederek bir arada yaşayabileceğimizi düşündü devlet. Kimliği ve dili yok sayarak yaptı bunu. Aradan geçen 85 yıl boyunca bu başarılamadı. Geriye tek yol kalıyor..

Nedir?

Beraberce ortak bir gelecek projesi üretmektir. Kendi türkülerimize, şairlerimize, romanlarımıza, masallarımıza sahip çıkacağımız aynı adına hayatın için bunları ortaklaştırın çoğaltacağımız birlikte yaşam modelini devreye sokmalıyız. Buda ancak karşılıklı ilişki ile, birbirini kabulle olur. Çünkü artık sorun sadece Kürt sorunu değildir.

Ne sorunudur?

Öncelikle Türkiye’nin demokratikleşmesi ile ilgilidir. Sorun en az Kürtler kadar Denizli’de benim babamı da ilgilendiren bir sorundur. Bu açıdan Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde bir engel, bir tıkaçtır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi bir zorunluluk ama bundan Kürtlerde yararlanacak diye yapılmıyor. Böyle bir şey olmaz. Tabi burada bir nokta daha var…

Nedir o?

Terör. Biz Kürt sorununu, teröre vehm ederek konuşuyoruz. Son bir aydır, Kürt sorununun çözümü olarak konuşulan öneriler vs. hepsi terörle ilgilidir. Bugün PKK olmasa ya da silah bıraksa, Kürtlerin derdi çözülmüş mü olacak? Bugün sorun, devlet ile yurttaş arasında bir sorun. Devlet yurttaşından bir ön şart bekleyemez. Devlet burada sorumludur ve yurttaşlarının sorununu çözmek zorundadır.

Nasıl çözülecek peki?

Bu bir süreç. Ve Türkiye’nin bu noktadan sonra esas sorunu süreci yönetmek. Bugün hükümet bir plan açıklasa dahi, bu planın birebir uygulanma şansı yok. Çünkü hayat dinamik ve süreç içinde çözüm parametreleri sürekli değişecek ve sizde değişen durum uyum sağlayacak çözümler bulmak zorundasınız. O yüzden çözüm aslında bir süreç. Bu sürecin adımları var. Öncelik sorunun tanımlanmasında, ikincisi sorundan mağdur olan yurttaşlarımızla barışmamız lazım, üçüncü adımda geçmişin bir takım hatalarının onarmamız telafi etmemiz lazım. Bugün medyaya yansıyan önerilerin bir kısmı hataların telafisi, bir kısmı barışma ile ilgili. Bunları böyle gelişi güzel değil, sistematik adımlarla yürütmeye gayret etmek gerekiyor.

Bugün çözümü konuşabiliyoruz. Bu şans değil mi?

Evet. Ve esas meselemiz ortak ilişki içinde, bir arada yaşamak isteyenlerin ortak gelecek kurma hedefidir. Bugün sıradan insanlar hâlâ ibadethanelerini ayırmadı, alışveriş yaptığı bakkalı manavı ayırmadı, hala insanlar kız alıp-vermeye devam ediyor. Bu üç gösterge bile bize şunu gösteriyor: Bu toprakların bir arada yaşamak istiyor. Bugün üç milyona yakın insan farklı kimliklerine rağmen birbiri ile akraba.

Çözüm CHP’ye yenilenme şansı verebilir

CHP neden tepkili bu sürece?

CHP’nin durumuna bakalım. Devletin gerisinde kalan bir sol. Çok sürrealist bir durum. Hangi ülkede böyle bir durum var çok merak ediyorum açıkçası. Öyle diyelim siyasi iki düzlemde konuşursak, ilki program, proje, ne yapılacağı, ikincisi nasıl yapılıyor olduğu ya da siyaset tarzı konusu. CHP; bütün meseleye siyaset yapma tarzı üzerinden yaklaşıyor. AK Parti önderlik yapıyorsa her şeye karşı çıkalım havasında. Oysa AK Parti’den başlattığı süreci daha ileriye görütmek gibi sorumlulukları olanlar bunu yapmıyor.

Kimler yapmıyor?

Düşünce tembelleri, beyaz Türkler, ne dersek diyelim. Aynı CHP, bu konuda AK Parti’den daha ilerde raporlar hazırladı. Ben tabanın ve içinde bu konuda daha duyarlı olanların bu süre sessiz kalmalarına şaşırıyorum. Hayat CHP’yi veya en azından lider kadroyu aşıp geçer. Bu aşamada top AK Parti’de. Onun süreci doğru yönetmesinde ki, şu ana kadar süreç gayet başarılı bence. Ama hükümet CHP’yi bu sürece dahil etmenin yolunu bulmalı.

CHP karşı çıkmaya devam ederse…

Önüne iki yol çıkar Ya marjinalize olacak ya da kendini yenileyecek. Ben ikinci seçeneğin daha güçlü olduğunu düşünüyorum.

22 Temmuz 2007 Türk siyasetinde bir milattır

Yöneticisi olduğunuz KONDA Araştırma 22 Temmuz 2007 seçimlerinde büyük başarı elde etti. Ve sizde bu seçimi önemsiyorsunuz. Neden?

Türkiye 22 Temmuz 2007’den sonra başka bir ülke oldu.

Nasıl yani?

22 Temmuz sabahı ile akşamı arasında Türkiye’de insanların ruh halleri aynı değil bence. Türkiye’de yeni bir siyasi dönem başlamış oldu. AK Parti’nin bu kadar yüksek oy alması parti karşıtlarının kimyasını bozdu. AK Parti’nin, 2007-2009 performansı 2002-2007 dönemini arattı. Belki kendisi de bu oyu doğru okuyamadı. 30 Mart sabahı AK Parti’nin önünde iki seçenek vardı.

Nedir bunlar?

İlki kendine eleştirel bakarak daha az hata yapmak ve vaat ettiği demokratikleşmeye devam etmesi; ikincisi ise 2011 seçimlerine kilitlenip kısa vadeli düşünmesi. Sanıyorum ilki galip geldi. Tabi bunda en büyük pay Ergenekon’dan aldıkları güçtür bence. Toplumun büyük bir kısmı Ergenekon’un varlığına inanıyor bence. Bir başka faktör ise küresel gelişmelerdir. Bugün ister beğenin ister beğenmeyin Türkiye küresel dünyaya entegre olmuştur. Son zamanlarda imzalanan enerji anlaşmalar vs. Türkiye’yi daha da önemli hale getirmiştir. Ve bu kadar önemli bir ülkenin kendi içindeki sorunları çözememesi anlaşılır bir şey değildir. Çözün bu meseleyi demeleri doğal.

MHP bu ABD Planı diyor?

Ne kadar anlamsız. Bugün dünyada Kürt meselesi ya da başka sorunlar konusunda çalışan düşünce kuruluşları var. TESEV’de Kürt sorunu konusunda çalışmalar yaptı. Şimdi hükümet TESEV’in bir çalışmasından yararlansa, bu TESEV’in çözümümü diyeceğiz. MHP, sürece idelojik olarak karşı çıkması anlaşılabilir bir şey. Siyasi gelenekleri buna uygun.

Süreç olumlu işlerse MHP’nin siyasi yelpazedeki durumu ne olur?

Ben süreç olumlu gelişirse Türkiye’deki milliyetçi tepkinin azalacağını düşünüyorum. MHP’nin oy oranın düşeceğini düşünüyorum.

28.08.2009

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.