Ülke kurulurken temel iki hedefi vardı: Kalkınma ve modernizasyon. Özellikle son 50 yıldır, çok partili sisteme geçeli beri kimi partiler kalkınmayı, kimileri de modernleşmeyi sahiplendi. Bu durum halen de sürüyor. Fakat kalkınmayı öne koyanlar meseleyi yalnızca büyüme fetişizmine çevirdi. Maalesef büyürken kalkınmanın sürdürülebilirliği, gelir dağılımı ve çevre sorunları hiç dikkate alınmadı.
Modernleşmeyi öne koyan partiler ve siyasi hareketler ise meseleye yalnızca kendi tanımladıkları “modernleşme” üzerinden baktıkları için ne dünyadaki, ne de hayatın içindeki değişimleri yakaladılar. Hâl böyle olunca ülkenin modernleşmesi de geldiği noktada tıkandı.
Ekonomik verilere, nüfusa ya da askeri güce bakınca tartışmasız Türkiye büyük ülke… Ama meselenin içeriğine bakıldığında ve küreselleşen dünyanın diğer ülkeleriyle kıyaslandığında büyüklüğün gerçekten tartışmalı olduğu görülüyor.
Birkaç gün önce öğretici yazılarını izlediğimiz yazarımız Bader Arslan’dan öğrendik ki, Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan “Küresel rekabet edebilirlik / 2009” raporunda 133 ülke arasında Türkiye 61. sırayla Şili ve Azerbeycan’ın gerisinde… Hâlbuki aynı raporda Türkiye ekonomisi büyüklük bakımından 15. sırada.
Siyasetçilerimizin övündüğü büyüklüğün dünya ile kıyaslandığında hangi nitelikte olduğu anlaşılıyor!
Demokrasinin kalitesi
Siyasetçilerimiz ve ülkeyi yönetenler demokrasi kelimesini de ağızlarından hiç düşürmezler. Tıpkı ekonomimiz gibi demokrasimiz de dünya ile kıyaslandığında hangi kalitede acaba?
“Economist Intelligence Unit” (www.eiu.com) küresel planda karar vericilere ve kanaat önderlerine 60 yıldır küresel analizler ve tahminler üretiyor. EİU’nun hazırladığı demokrasi endeksine (2008) göre ülkeler dört kategoriye ayrılmış: İşleyen demokrasi, kusurlu demokrasi, hibrid demokrasi ve otoriter ülkeler.
Türkiye’ninki hibrid demokrasi
Demokrasi endeksine göre Türkiye demokrasisi hibrid demokrasi. Bu kümede Ekvator, Mali, Madagaskar ve Lübnan gibi ülkelerle beraberiz. Türkiye demokrasisi bu endekse göre 87. sırada. Evet yanlış okumadınız, tüm bu olup bitenlerden, son beş yılın sözde demokratikleşme hamlelerinden sonra 167 ülke arasında SEKSENYEDİNCİ sıradayız.
Başka bir endeks: Vision of Humanity grubu (www.visionofhumanity.org) 21. yüzyılda insanlığın yaşaması için barış ve huzurun önemi üzerine dünyanın dikkatini çekmeye çalışıyor ve bilinçlendirme için stratejik yaklaşım ve öneriler geliştiriyor. Bir de ülke içi sosyal ve siyasal barış ve huzur ortamını ulusal güvenlik sorunları ile beraber değerlendirerek Barış Endeksi hazırlıyorlar.
Barış ve mutluluk endekslerinde vahim durum
Türkiye, Barış Endeksi’ne göre 140 ülke arasında 115. sırada. Hemen önümüzde 114. sırada Uganda, arkamızda 127. sırada Pakistan ve 127. sırada Lübnan bulunuyor.
Dünya Mutluluk Veri Bankası (www.worlddatabaseofhappiness.eur.nl) sıralamasında ise 95 ülke arasında 84. sıradayız.
Hep olumsuz endeksleri bulup yazdığımı düşünmeyin lütfen, OECD Factbook veri ve istatistiklerine internetten ulaşıp bakın ve hangi alanlarda nerelerde olduğumuzu görün.
Sade yurttaş ne kadar mutlu?
Bu koşullardaki ve seviyelerdeki hayatı sade yurttaşlar nasıl yaşıyor ve değerlendiriyor dersiniz?
“Eğer tüm ülkemizdeki insanları sahip oldukları gelir ve refah bakımından ayırsaydık siz kendinizi nasıl konumlardınız?” şeklindeki soruya yüzde 63,5 “orta dilim” olarak cevaplıyor. Yalnızca yüzde 8,5 oranındaki yurttaşımız kendini üst dilimde görürken, yüzde 27 ise kendisini “yoksul” olarak değerlendiriyor.
“Genel hayat şartları bakımından kendinizi ne kadar mutlu hissediyorsunuz?” şeklindeki bir soruyu ise vatandaşlarımızın yüzde 33’ü “ne mutlu, ne mutsuz” şeklinde cevaplıyor. Yüzde 53,5 oranındaki yurttaş kendini mutlu görürken, yüzde 9,4 oranındaki yurttaşımız da kendisini mutsuz olarak tanımlıyor.
Gelir seviyesine göre daha mutlular
Görülüyor ki, bu toprakların insanları gelir seviyelerine göre kendilerini biraz daha mutlu hissederek kanaatkârlıklarını sürdürüyorlar. Ama hak ettiklerinin de yaşananlar olmadığı açık.
Baştaki paragrafa döner isek, bu ülke siyasetçilerinin bir kısmı kalkınmayı, diğer bir kısmı da modernleşmeyi öne koyarak siyaset yapıyor. Ama bunca kaybedilen yıldan sonra hem kalkınmayı, hem de modernleşmeyi beraberce savunacak siyasi yenilenmeye ihtiyacımız olduğu açık.
Ne dersiniz siyasetçilerimiz bugün, en azından sahnede var olanlar bunu başarabilirler mi?