Fransa ve Yunanistan seçimlerinden sonra Avrupa ülkelerinde şovenizm, ırkçılık ve yabancı düşmanlığını savunan partilerin yükselişi dikkat çekiyor.
Fransa’da Marine Le Pen’in lideri olduğu göçmen düşmanı Ulusal Cephe Başkanlık seçiminin ilk turunda yüzde 18 oy aldı. Yunanistan’da ırkçı ‘Altın Şafak’ yüzde 6 oy aldı. Avusturya’da iki aşırı sağcı parti, Avusturya Özgürlük Partisi ve Avusturya ’nın Geleceği İçin Birlik Partisi’nin oyları yüzde 28’e ulaştı. Bulgaristan’da ırkçı parti “Ataka” 240 sandalyeli ulusal mecliste 21 milletvekiline sahip. İsviçre’de aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi yüzde 26 oyu ile meclisteki en büyük parti. Belçika’da aşırı sağcı Flaman Menfaati partisinin oyları yüzde 10 civarında. Danimarka’da İslam’ı terör dini olarak hedefe koyan Danimarka Halk Partisi’nin oyu yüzde 12. Norveç’te ırkçı İlerici Parti’nin oyu yüzde 11. Macaristan’da aşırı sağcı partinin oyu yüzde 17. Hollanda’da İslam düşmanı Özgürlük Partinin oyu yüzde 15.
Bu partilerin söylemlerindeki ortak “düşman” göçmenler ve Müslümanlar. Ekonomik programlarından daha çok ırkçı ve nefret dolu söylemleri, ritüelleri ve siyaset tarzları onları aşırı sağcı yapıyor. Ne oluyor Avrupa’da? Radikal’in ilgili haberinin başlığındaki gibi “Hitler’in hayaleti mi dolaşıyor” Avrupa’da?
Bu partilerin gücünü ve etkisini bugünlerde artırmalarını sağlayan şey elbette Avrupa’daki ekonomik kriz. Ekonomik krizin etkilerini analiz etmeyi Vedat Özkan dostumuza bırakalım. Tarihsel zihni sorunlar ve nedenler de var öte yandan. Fakat bu hareketleri tetikleyen ve var eden asıl başka faktörler var. Her ne kadar uzun bir yazı dizisini hak ediyorsa da yine toplumsal ve siyasal nedenleri kabaca sıralamaya çalışalım.
Korkunun cisimleştirilmesi göçmenler ve Müslümanlar üzerinden
Birinci etken göç. Avrupa ülkeleri hem genç emeğe ihtiyaçları hem de yaşlanan nüfusları nedeniyle meşru ve gayri meşru yollardan yoğun göç alıyor. Gelenler doğal olarak Avrupa’dan daha geri ülkelerden, Afrika ülkelerinden ve Müslüman ülkelerden. Yeni gelenler son yıllara kadar kolayca kabullenilirlerken, asimile edilemedikçe ve talepleri çoğaldıkça yerleşik Avrupalı ürkmeye başladı. Demokratlığı içselleştirdiği varsayılan Avrupalı diğerleri, ötekiler bu denli yakınına gelince, sosyal devletten ve kaynaklardan pay istedikçe, kendi kimliğiyle var olmaya yönelip asimilasyonu reddettikçe rahatsız olmaya başladı.
İkinci etken, hızlanan gündelik hayatın ritmi ve bunun ürettiği sonuçlar. Yeni gündelik hayatın temel karakteristiklerinden birisi de geleceğin belirsiz ve bilinemez olması. Çok aktörlü, çok boyutlu yeni gündelik hayatın ürettiği belirsizlik, tehlikenin ve tehdidin nereden geldiğini anlayamayan insanların endişe ve korkularını artırıyor. Endişe ve korku cisimleştirilirken elbette en kolayı hemen sokağındaki ötekiler olarak, verili hali kabul etmeyen, her gün var olma talepleri daha güçlü hale gelen göçmenler ve Müslümanlar öne çıkıyor.
Üçüncü neden siyasi. Bugünlerin Avrupa’sında etkin olan siyasetlere bakıldığında üç karakteristik öne çıkıyor. Öncelikle var olan siyasetler ve özellikle siyasi liderler son derece sığ, siyaseten kısırlar. Bir zamanların Avrupalı siyasi önderleriyle kıyaslanamayacak kırattaki liderler önde artık. Avrupa siyasetinin diğer bir sorunu da ütopyasız oluşu. Bugünlerin Avrupa siyasi hareketleri ne Avrupa Birliği’nin geleceğine dair ne de kendi ülkelerinin veya temsil ettikleri toplumsal kesimlerin geleceğine dair bir iddiaya sahipler. Aksine var olan durumu korumaya çalışan siyasetler ön planda. Hatta çoğunda yönetim siyasetçilerden çok teknokratlara teslim edilmiş durumda. Bir diğer ortak özellikleri de temsil ettikleri kesimlerin korkularından ve özellikle öfkelerinden besleniyor olmaları.
Dördüncü neden ise şimdiye dek Avrupa’nın avantajı olan kurumsallaşma şimdi dezavantaja dönüşme eğiliminde. Değişen hayata, topluma ve dünyaya daha hızlı tepki verebilmeleri bu kurumsallaşma nedeniyle daha yavaş oluyor.
Fırsat yine, yeni Avrupa Birliğinde
Tüm bu dinamikler ekonomik krizle birleşince Avrupa Birliği ütopyası da eksiliyor bir yandan, öfkenin siyasetini yapma konusunda daha hevesli olan şoven hareketler öne çıkıyor öte yandan.
Birçok ülkede elbette yeni siyasi arayışlar da var. Fakat hala yeni arayışlar gerekli ivmeyi yakalayamamışken şoven, ırkçı söylemler ve partiler öne çıkıyor.
Yine de beklentim bu şoven yükselişin bir noktadan sonra inişe geçeceği. Hem Avrupa Birliği mekanizmaları hem de tarihsel deneyimleri ve yerleşik toplumsal kurumlarıyla Avrupa ikinci kez kırklı yıllara dönmeyecektir. Şoven yükselişi tersine çevirecek şey yeni bir ortak Avrupa ütopyası olacaktır.