Yüksek yargı bir kez daha siyasete müdahale etti. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) BDP’nin desteklediği bazı bağımsız adaylara dair veto kararı yalnızca bir hukuki veya siyasi karar değil, doğrudan siyasete müdahaledir bana göre. Bu müdahalenin hukuki gerekçelerini, dar ilgili yasa maddeleri üzerinden tartışmak anlamsız. Çünkü bu müdahaleye gerekçe olacak bol miktarda yasa ve yasa maddesi ve de bunların türlü, çeşitli hukuki yorum farkı olabildiği bir yargı ve hukuk düzenimiz var bizim.
Yargının yeniden yapılandırılması gereksinimi bu kadar net, daha iyi anlaşılamazdı. Son yıllardaki tüm siyasi davalardan da görüleceği üzere derme çatma yamalara, düzeltmelere değil baştan aşağıya yeniden yapılanmaya gereksinme var.
Zamanın ruhuna aykırı ve muhalif yargı
Şimdiki yargı düzeni her şeyden önce zamanın ruhunun gerisinde ve hatta karşısındadır. Veto kararına gerekçe olan tüm problemler ve bunlara dair yasalardaki tanımlar zamanın ruhuna aykırıdır. On sene, yirmi sene önce suç kapsamında olan bazı siyasi eylemler bugün artık suç olarak tanımlanamamaktadır, tanımlanmamalıdır da. Nitekim bazı düzeltmelerle bu eylemlerin bir kısmı şimdiki yasalarca da suç değildir. Fakat YSK kararı hala o eylemleri suç sayan, o tanımı bugüne taşıyan bir yorum içermektedir.
Bu yorum da bizi yargıdaki hakim zihniyet meselesine getirmektedir. Anlaşılmıştır ki, yasalar zamanın ruhunun gerisinde olmakla beraber YSK zamanın ruhuna muhaliftir de… Çünkü YSK seçim sürecini yöneten en üst organ olduğu gibi, seçim sürecine ilişkin her türlü konuda da düzenleme yetkisine sahiptir. Yasaların yetmediği seçim sürecine dair durumlarda yorum ve düzenleme yetkisi de YSK’nındır. O nedenle YSK bu kararıyla yasaların yetersizliği kadar yasaları ileriye doğru yorumlama konusundaki negatif tutumuyla da zamanın ruhuna muhalif olduğunu göstermiştir.
YSK’ya hakim olan zihniyet ve algı dünyası Kürt meselesi üzerinden olası siyasi gelişmelere ve siyasi temsile müdahale etmiştir. Bu durumda da meselenin yalnızca bir yasa yorumu ve uygulaması sorunu değil, daha derin siyasete müdahale meselesi olduğu ortaya çıkmaktadır.
Siyasetin doğallaştırılması artık kaçınılmaz
Bu vesileyle siyasetin demokratikleştirilmesi meselesinin seçim barajı ve lider sultası sorunlarından daha derin bir sorun ve gereksinme olduğu da anlaşılmış oldu.
Siyasete dair tüm yasalar, seçim yasası, siyasi partiler yasası, dernekler ve vakıflar yasası, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasası, dokunulmazlıklarla ilgi yasalar, terörle mücadele yasası dahil tüm yasalar toptan ele alınmalı ve zamanın ruhuna uygun olarak demokratikleştirilmelidir. Örneğin temel seçim yasası, ilk olarak 26 Nisan 1961yılında kabul edilmiş ve sonrasında da defalarca değişikliğe gidilmiş olsa da hala yürürlükte olan 298 sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun”dur. Tam 50 yıl önce yazılmış yasanın güncellenmesi değil, baştan yazılması gerekmektedir.
Siyaseti doğallaştıramadığımız sürece katılım ve temsil eksik kalacaktır. Katılım ve temsilin eksikli olması nedeniyle de toplumsal ve siyasal kutuplaşmayı aşabilmenin yeni bir toplumsal mutabakatın üretilebilmesinde eksiklik ve bundan doğan sorunlar yaşanmaya devam edilecektir.
Bu nedenle yeni parlamentonun yapması gereken ilk işlerden birisi siyasetin doğallaştırılmasını sağlamaktır.
Amaç hasıl oldu
YSK müdahalesinin hem kısa hem uzun vadeli amaçları olduğu anlaşılmaktadır. Kısa vadede BDP’yi ve Kürt seçmenleri provoke etmek, öfkelendirmek ve gelişen tepki yükselişi içinde hata yapmaya zorlamaktır. Kürtler arasında sivil siyaset üzerinden çözüm olamayacağı duygu ve beklentisinin yükselmesidir beklenen. Güncel olmayan vadede ise belki de BDP’nin mecliste grup kurmasını zorlaştırma hedeflenmiştir.
Eğer karara itirazlar kabul edilmez ve bu adaylar kesin veto edilirse pratik nedenlerle de olsa BDP bağımsızlarında eksilme olacağı açıktır. YSK’nın veto kararında ısrarı durumunda BDP’nin seçimleri boykota kadar gidecek daha sert kararlar alması için tahrikler de sürecektir. Çünkü istenen asıl olarak BDP’nin boykotu ve yeni mecliste olmamalarıdır.
O durumda yeni mecliste Kürt meselesini Kürt siyasetinin temsilcileri olmadan konuşmak, uzlaşma ve çözüm aramak olanaksız olacaktır. Kürt meselesinin yeni mecliste çözümü yolundaki her engel yeni anayasanın da engellenmesi anlamındadır.
Şimdilik ortamı gerginleştirip, mevzileri kolayca terk etmeyeceğini göstererek bu raundun galibi statükocu zihniyet gibi görünmektedir. Ama o zihniyet herhalde bu kadar büyük ve yaygın tepki de beklemiyordu.
YSK’nın kesin karar için 28 Nisan’a kadar vakti vardır. Milletvekili aday listelerini kesinleştirme kararı 28 Nisan akşamı alınacak ve 29 Nisan günü de ilan edilecektir. O günden sonra da YSK kararında önümüze çıkan zihniyetin yeni hamlelerinin ne olacağını göreceğiz.