Tekrar seçim ya da seçmenin bütünleme seçiminin sonuçlarını hangi dinamiklerin belirleyeceği sorusuna bulacağımız cevaplar, beklenen sonuçlara dair de ipucu verecek. Basit soru şu, 54 milyon insan hangi dürtüleri, duyguları, ihtiyaçları ve talepleri üzerinden oy verecek?
Önce şu tespiti yapalım: Son bir buçuk yılda yapılan üç seçimin temel karakteristiği neydi? Ve 1 Kasım’da bu karakteristiklerden hangileri, ne yöne doğru değişir?
Üç seçimin sonuçlarını açıklayacak, üç seçimde de geçerli dört temel karakteristik ve 7 Haziran’ı etkileyen özel bir durum var. 1.Türkiye siyaseti bu dört partiye konsolide oldu. Bu dört partiyi de var eden tarihsel süreçler ile sosyolojik ve kültürel dalgalar var. 2. Bu dört parti dayandıkları bu dalgalar nedeniyle giderek kimlik siyasetine sıkışmış durumdalar. 3. Bu dört parti arasında siyasal ve kültürel kutuplaşmalar var. 4. Ülke siyasetinde siyasi rekabet eksikliği var. Bu dört karakteristik nedeniyle tüm yaşananlara, gerilimlere, dalgalanmalara karşın esas sonuç ve siyasi rol dağılımı değişmiyor. Çünkü seçimler kimliklere ve kutuplaşmalara sıkışmış siyaset nedeniyle kimlik sayımına dönüşüyor.
54 Milyon seçmenin her biri aynı dürtülerle davranmıyorsa da bugünün ülke siyasetine rengini veren asıl örüntü bu. Bu temel örüntüyü değiştirmese de her bir seçmeni bulunduğu pozisyona daha bir sıkı yapıştıran 7 Haziran’a özgü iki faktör daha vardı. Birincisi 7 Haziran Erdoğan’ın başkanlık kanırtmasının referandumuna dönüşmüştü, ikincisi de HDP’nin barajı geçip geçmeyeceğine dair beklentiler.
Sonuçta Ak Parti bu karakteristikler nedeniyle hala birinci parti. Seçmen Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçti ama başkanlık kanırtmasına onay vermedi. HDP barajı geçti. CHP ve MHP esas itibariyle bulundukları pozisyonu değiştirme hünerini gösteremedi, seçmen de bu halleriyle daha ileriye gitmelerine onay vermemiş oldu.
Bugün de yukarıda saydığım bu dört temel karakteristik devam ediyor. Ama 1 Kasım’a giderken değişen bazı başka göstergeler ve dip dalgalar da var. Ve bu dip dalgalar tüm siyasi tabloyu değiştirebilecek potansiyele sahip. Deprembilimcilerin jargonuyla, toplumun derinlerinde bir yerlerde fay hatları enerji biriktiriyor. Fay hatlarının ne zaman ve ne yöne doğru kırılacağını bilemesek de enerji birikimini hergün hissediyoruz.
Güvenlik dürtüsü etkin olacak
Bir yandan çatışma ve terör ortamına dönülmesi, bir yandan İŞID ve Suriye meselesine askeri olarak doğrudan taraf olunma noktasına gelinmesi, bir yandan da her gün yükselen döviz kurları ve yükselen ekonomik kriz riski. Toplumda “ülke yönetilmiyor” algısı güçlenmiş durumda. KONDA araştırmalarında beş yıllık dönem boyunca aylık bulgu serisine bakıldığında, ekonomik kriz beklentisi ve siyasi kriz algısı en yüksek oranlarına çıkmış durumda.
Seçmenin hayatını kurduğu ya da hayatının savunma hattını oluşturan, “hanenin geçim-sağlık-eğitim-güvenlik ihtiyaçları” dörtlüsü içinde bu kez güvenlik ihtiyacı baskın çıkacak. İster çatışmadan, savaştan kaçınmak ister ekonomik veya siyasi krizden kaçınmak dürtüsü deyin isterseniz de istikrar arayışı deyin, belirsizlikten kaçınma güdüsü öne çıkacak. Yani seçim gününe kadar toplumsal psikolojiyi de seçim kampanya ve söylemlerini de endişeler ve korkular belirleyecek.
Kimisi bu risklerden kaçınmak adına istikrar arayışına ve güçlü olana yönelecek, kimisi de bu riskleri yaratan aktör olarak iktidarı görecek ve cezalandıracak. Bugünden bilemediğimiz şey güvenlik ihtiyacını belirleyen korkuların, kimlikleri de aşan bir tercih değişikliği üretecek güce ulaşıp, ulaşmayacağı.
1 Kasım Ak Parti iktidarının referandumu olacak
7 Haziran Erdoğan’ın başkanlık kanırtmasının referandumuna dönüşmüştü. Bu bahsi seçmen halletti. 1 Kasım seçimi ise 13 yıllık Ak Parti’nin tek başına iktidarının sürüp sürmeyeceğinin referandumu olacak bir bakıma. Ak Parti’nin seçimi birinci bitirip bitiremeyeceğine dair bir tartışma yok. Ya da iktidar partilerinden birisinin henüz iktidara yakın bir güce ulaştığına dair bir belirti yok. Siyasi rekabet eksikliği hala sürüyor. Ama eğer Ak Parti tek başına iktidar şansını bu kez de yakalayamaz ise, bunun üreteceği siyasi sonuçlar gerek Ak Parti için gerek Erdoğan için gerekse de ülke siyasetinin geleceği için çok önemli olacak.
Bu nedenle Erdoğan da Ak Parti de her bir oy, her bir mahalle, her bir milletvekilliği için her türlü siyasi mühendisliğin ve adımların peşinde olacağını öngörmek kahinlik değil.
CHP ve MHP’nin iktidara ulaşmak, HDP’nin barajı geçip-geçmemek gibi meseleleri artık olmadığına göre seçim sonucunu seçmen ile Ak Parti arasındaki ilişkinin türü ve dozu belirleyecek.
Oy geçişkenliklerinin karakterinde değişiklik olacak
Son bir buçuk yıldaki üç seçimde partiler arasındaki oy hareketlerine baktığımızda ortaya çıkan örüntü şu idi. Büyüklüklerine, oranlarına bakmaksızın söylersek, MHP hem Ak Parti ile hem CHP ile oy alışverişindeydi. Aynı biçimde HDP de hem Ak Parti’den hem CHP’den oy aldı. Aynı zamanda bu dört parti farklı ton ve dozda da olsa dört kimliğe ve bu kimlikler arası kutuplaşmaya sıkışmış idi.
Bugün ise şöyle bir dip dalganın belirtisi var: Bu dört kimlik daha da üst bir siyasi kimliğe doğru konsolide olabilir. Ak Parti ile MHP tabanları ve üst yapıları çatışma ve hatta savaş ortamının ürettiği duygusal tepkilerle bir üst “şoven” kimlikte konsolidasyona yaklaşıyor olabilir. CHP ve HDP tabanları ve üst yapıları da benzer biçimde duygusal tepkilerden, korkulardan beslenen bir konsolidasyona gidiyor olabilir.
Bu dört kimliğin yeni bir konsolidasyonu ve ikili bir kutuplaşmaya dönüş ülkenin geleceği için müthiş riskler de barındırıyor bana göre. Çünkü eğer bu üst konsolidasyon gerçekleşirse, kimliklerin aşılmasından değil aksine kimliklerini daha da yücelterek yeni bir konsolidasyon demek. Bu gelişme bir fikri temelden değil iki tarafın da birbirinden tehdit algısından ve korkularından beslenecek. Bir taraf “inancı ve vatanı” üzerindeki tehdit algısından dolayı bir araya gelecek. Öbür taraf “hayat tarzı ve özgürlükleri” üzerindeki tehdit algısından ve korkularından. Yeni konsolidasyona vücut verecek şey geleceğe dönük siyasi iddialar, fikri beraberlikler, umutlar değil korkular olacak. O nedenle suni. Suni olduğu kadar da lümpenleşmeye, saldırganlaşmaya, şiddete meyletmeye açık. Bu konsolidasyonun üreteceği sonuçlar da belirsiz. Çünkü iddianın değil korkunun beslediği davranışı ne davranış bilim teorileriyle ne rasyonel senaryolarla ne de deneylerle, anketlerle öngörebiliriz.
Bu dip dalga belki henüz 1 Kasım’ın temel belirleyicisi olmasa da ülkenin yakın geleceğini belirleyecek. Ama 1 Kasım’a dair kısmı şu olacak. CHP ya da HDP’ye Ak Parti’den ya da MHP’den oy kayması olmayacak. Örneğin HDP Ak Parti’den alacağı oyun üst sınırına geldi ve daha ileriye gitmesi ancak CHP’den ne kadar oy alabileceğine bağlı. Benzer biçimde diğer tarafta da oy kayması olursa ancak Ak Parti ile MHP arasında olacak. Birisinin kaybettiği diğeri alacak ama CHP veya HDP değil. Kısaca oy geçişkenliği Ak Parti-MHP ikilisi ile CHP-HDP ikilisi içinede cereyan edecek.
Böyle bir üst konsolidasyonu sanırım yakın gelecekte çokça tartışacak ve üreteceği siyasi ve toplumsal sonuçları gündelik hayatımızda da sıkça yaşayacağız.
Sonuç olarak tehdit algılarından, korkulardan, güvenlik arayışından beslenen gündelik hayata, kimliklere ve kutuplaşmaya sıkışmış siyasetlere seçmen kendini ne kadar kaptıracak 1 Kasım akşamı göreceğiz.