Hafta sonu DP ve DSP’nin kongreleri ve genel başkan seçimleri vardı. İki partinin de genel başkanları yerel seçimden sonra başarısız olduklarını söyleyerek istifa etmişlerdi. Ama şimdi yine aday oldular!
DP siyasette merkez sağda boşluk olduğunu ve bu boşluğu doldurmaya aday parti olduğunu iddia eden başkan adayları ve köşe yazarlarıyla kongreye gitti.
Bana bütün bunlar sürrealist geliyor doğrusunu isterseniz. Meselem bu partilerle ya da başkan adaylarıyla değil doğrusu… Ama tüm bu siyaset anlayışlarıyla, bu hiçbir geçerliliği ve önemi olmayan siyaset yorumlarıyla meselem var.
Ülkenin 2009 Mayıs ayındaki gündemi bu mu? Ya dünyanın gündemi?
Son yirmi yılın dünyadaki, gündelik hayattaki, düşünce sistematiğimizdeki, zamanın ruhundaki ve sade yurttaşların umut ve beklentilerindeki değişimlerin uzantısı olması gereken siyaset değişikliği bu mu Allah aşkına? Şu anda var olan partilerin hangisi sağ, hangisi sol, hangisi merkez hangisi uç? Genel başkanlığa aday olanların hangisinin vizyonunu biliyoruz? Sağ ile solun günümüz yorumunu hangisi yapıyor, örneğin Kürt sorununa çözümsüzlük dışında ne öneriyorlar da o önerdikleri sağ, merkez sağ, sol oluyor? Yönetim reformuna, Anayasa değişikliğine hangi pencereden bakıyorlar da o bakış sağ ya da sol, bilen var mı?
Ülkemizdeki siyaset tüm partileri ve politik aktörleriyle ne yazık ki bilimden beslenme yeteneğini yitirdi. İkincisi de sivil toplumu, kadın ve gençleri yalnızca adam devşirme mekanizması olarak görmek dışında ne anlayabiliyorlar ne de anlamaya çalışıyorlar. Dolayısıyla fikri olarak da insan kaynağı olarak da tümüyle gündelik hayatın ve zamanın ruhunun dışında kalıyorlar. Yeni fikir ve yeni insan kaynağına ulaşamadıkları içinde yeni bir enerji üretemiyorlar.
Sorun yaşlarında değil siyaset anlayışlarında. Yeni insanlara, yeni siyasi anlayışlara kapalı örgütlenmeleri giderek profesyonel particilerin elinde kaldı. Sanayi toplumu sosyolojisine göre kurgulanmış tanımlar, felsefeler, politikalar üzgünüm ama onların sağ-sol tanımlamaları ve konumlamaları dahil bugünü açıklamaya yetmiyor.
Yeni bir siyasi harekete şiddetle ihtiyacımız var. Kutuplaşmayı kıracak, toplumsal huzura ve barışa giden süreçleri yönetecek, ülkenin önüne yepyeni iddialar koyacak, ülkeyi bu hoşgörüsüz, çatışmacı dili siyaset tarzı olarak reddedecek ve şiddetin tuzağına giderek yaklaşmakta olan ortamı barışa götürecek bir dil, örgütlenme anlayışı, siyaset anlayışı geliştirecek bir siyasi harekete ihtiyacımız var.
Bu yeni olma iddiası bir boşluğu doldurmak, bir siyasi felsefeyi yükseğe çıkarmak, ülkeyi daha iyi yönetmeye aday olmakla değil, ülkeyi değiştirmeye, devleti baştan aşağıya yeniden yapılandırmaya, mecburi vatandaşlığı gönüllü vatandaşlığa çevirmeye, monolitik toplumu demokratik topluma dönüştürmeye talip olan bir iddiayla olur.
Bu ülkenin insanının, bugünün reel sorunlarına çözüm üretecek, hayat tarzı, kültürel, etnik veya dini farklılıkların kavga konusu değil zenginlik ve övünç konusu olduğu, laikliğin demokrasinin altyapısı olduğu temel kabulüne dayanan, sosyal devlet ilkesinin vazgeçilmez olduğu, çağdaş, demokrat bir değişim projesini ve partisini arayışı devam etmektedir.
Ama bu iddianın geliştirilmesi kadar, kullandığı dilden örgüt yapısına o iddianın gerektirdiği yeni siyaset anlayışını geliştirememiş, içselleştirememiş partilerin şansı olamayacaktır.
Bu nedenle hem felsefesini hem de siyaset tarzını yenilemiş, ülkenin tüm mağdurlarına sözü olan, insanı özne kabul etmiş, korkulardan değil umutlardan beslenen bir iddiaya ve yeni bir siyasi harekete ihtiyacımız bugün dünden daha fazla.