Sinop’ta ve Samsun’da olanlar ne milliyetçi tepki ne de Türklerin onuru, gururu olarak görülebilir. Çünkü ikisi de değil.
KONDA’nın milliyetçilik araştırması gösteriyor ki bu ülkedeki milliyetçilik ezberlerden ibaret. O nedenle kadın/erkek, genç/yaşlı, üniversite eğitimli/ilkokul eğitimli hemen her kümede milliyetçi ezberler aynı yoğunlukta.
Parti tabanlarına göre bakıldığında da çok özel bir farklılaşma görülmüyor. Örneğin “bu ülke için kurşun atan da yiyen de şereflidir” lafına “doğru” diyenler MHP seçmeninin yüzde 72’si iken Ak Parti seçmeninin yüzde 67’si, CHP seçmeninin de yüzde 67’si.
Türkiye’de yaşanan şey milliyetçiliğin yükselmesi değil lümpenleşmesidir. Fikri zeminde milliyetçi fikriyatın yaygınlaşması değildir yaşanan. Milliyetçi ezberlerin duygularla, özellikle ötekileştirilenlere karşı öfkeyle kabarması, köpürmesidir. Duygulardan ve öfkeden beslendiği için de daha kolay manipüle edilebilir, provoke edilebilirdir.
Eğer bazılarının kastettiği gibi milliyetçiliğin yükselmesinden söz ediyor olsaydık bugün MHP’nin iktidar olmaya en azından ortaklığa doğru yürüyor olduğundan söz ederdik.
Milliyetçiliğin lümpenleşmesi yalnızca bize özgü bir durumda değil üstelik. Avrupa ülkelerinde şovenizm, ırkçılık ve yabancı düşmanlığını savunan partilerin yükselişi dikkat çekiyor.
Avrupa’da da ırkçı söylemler yükselişte
Fransa’da Marine Le Pen’in lideri olduğu göçmen düşmanı Ulusal Cephe, Yunanistan’da ırkçı ‘Altın Şafak’, Avusturya’da Avusturya Özgürlük Partisi ve Avusturya ’nın Geleceği İçin Birlik Partisi, Bulgaristan’da “Ataka”, İsviçre’de aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi, Belçika’da aşırı sağcı Flaman Menfaati partisi, Danimarka’da İslam’ı terör dini olarak hedefe koyan Danimarka Halk Partisi, Norveç’te ırkçı İlerici Parti, Hollanda’da İslam düşmanı Özgürlük Partisi gibi partiler neredeyse iktidar ortağı olmaya yakınlar. Bazılarının oyu yüzde 28-30’lara ulaşmış durumda.
Bu partilerin söylemlerindeki ortak “düşman” göçmenler ve Müslümanlar. Ekonomik programlarından daha çok ırkçı ve nefret dolu söylemleri, ritüelleri ve siyaset tarzları onları aşırı sağcı yapıyor. Her ülkenin siyasetinin ve özellikle milliyetçi partilerinin ürettiği bir “öteki”, “düşman” var. Tabanları bir ütopyadan değil ötekileştirilenlere karşı üretilen düşmanlık duygularından besleniyor.
Yıllardır çözülmeden, sıcak çatışmalarla süren Kürt meselesi toplumda hem ortak yaşam iradesini zayıflatıyor hem de Kürtlere karşı bir lümpenleşme dalgasını besliyor. Siyaset ve medya da kullandığı nefret söylemleriyle bu duruma katkı sağlıyor.
Bugün siyaset ve medya marifetiyle öyle bir algı oluşturuldu ki sanki barış demek Türklerin onurundan, gururundan, cebinden bir şey alıp Kürtlere vermek demek.
Eğer demokrasinin, refahın ve huzurun bir ölçüsü varsa, örneğin 100 birimse, Türkler 55 – 60 birimlik bir yerdeler, Kürtler 20 birimlik. Barış olunca Türkler ceplerindeki bu birimlerden bir kısmını Kürtlere vermeyecek. Aksine 55-60 birimine sahip oldukları demokrasi, refah ve huzuru 70’ birime, 80 birime çıkartacak.
Kürtlerden esirgediklerimiz kendi hayatımızdan fedaya razı edildiklerimizdir
Çünkü bugün demokrasi ve refah yolunda önümüze çıkan ve çıkarılan engelleri sürdürülebilir yapan şey Kürt meselesinin varlığıdır. Kürt meselesi diye bir meselemiz olmasaydı örneğin Terörle Mücadele Kanunu diye bir kanun var olur, gizli tanık ifadesiyle bir genç kız müebbet hapse mahkum edilebilir miydi? Fikir ve ifade özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün önündeki zihni ve yasal engelleri besleyen şey Kürt meselesi değil midir?
Türklerin şunu anlaması lazım. Kürtlerden esirgediklerimiz aynı zamanda kendi hayatımızda fedaya razı olduklarımızdır. Kürtlerden esirgediklerimiz, kendi hayatımızda da vasata razı olmamıza yol açmaktadır. Kürtlerden esirgediklerimiz nedeniyle biz de kendi hayatımıza dair kararlara katılamıyoruz.
Acaba bir siyasetçi ya da ulusal veya yerel medya şu gerçekliği Sinoplular, Samsunlular ile paylaştı mı?
Ülkede 7,8 yıl olan ortalama eğitim yılı, Batı Karadeniz’de 7,7 yıl, Doğu Karadeniz’de 8,7 yıl, Güney Doğu Anadolu’da 5,8 yıl.
Ülkede yüzde 12 olan işsizlik, Batı Karadeniz’de yüzde 8, Doğu Karadeniz’de yüzde 12, Güney Doğu Anadolu’da yüzde 16.
Ülkede 300 lira ve altında gelirle yaşayanlar yüzde 4 iken Batı Karadeniz’de yüzde 5, Doğu Karadeniz’de yüzde 1, Güney Doğu Anadolu’da yüzde 10. Ülkede 301 – 700 lira gelirle yaşayanlar yüzde 22 iken Batı Karadeniz’de yüzde 22, Doğu Karadeniz’de yüzde 19, Güney Doğu Anadolu’da yüzde 33.
Sinop’ta, Samsun’da o gösterilere katılan gençler bu adaletsizlik sürsün mü istiyorlar yoksa kendi hayatlarının daha iyiye gitmesini mi?