Siyasete cüretkârca ve edepsizce müdahale çabalarına her gün bir yenisi ekleniyor. Siyasete müdahale etme gücünü kendilerine vehmedenler, kendilerince tasarlanmış yeni siyasi aktörler ve siyasi iklim peşindeler. Skandal kasetler yoluyla bir yıldır da faaliyetteler. Tartışmak istediğim kasetler ve MHP değil!
MHP’nin kendi tabanıyla ve milliyetçilik ideolojisinin güne uygun yorumu etrafında daralma ve baraj sorunu yaşadığını kasetler ortaya çıkmadan çok önce yazmıştım. Bu nedenle kasetler MHP’yi baraj altına düşürür düşürmez tartışması da değil amacım. Zaten bu tartışmaları her gün bolca okuyor, dinliyoruz.
Ama bu olay ve tartışmalarda başka boyutlar da var ki, işte o boyutlar yeni hayatın karakteristiklerini ve var olan sorunlu zihniyet ve algı kalıplarına dikkatimizi çevirmemizi gerektiriyor.
Özel alan tanımı nedir? Siyasi tartışmalar özel alan üzerinden yapılabilir mi? Siyasilerin veya daha geniş tanımıyla kanaat ve siyaset önderleri ve önde gelen kadrolarının özel hayatları ne kadar özeldir?
Teknolojinin ulaşılabilirliği ve kullanılabilirliği bu denli kolay ve yaygın iken özel alan kısıtları, haberleşme özgürlüğü, bilgiye ve habere ulaşma özgürlüğü, şeffaflık ve denetlenebilirlik ilkelerinin hayat alanının kuralları, kısıtları nerede başlar, nerede biter?
Bilgi ve haber kaynağını nasıl ve nereye kadar denetlenebilir? Denetlenmeli midir? Hangi kurallar, haklar, özgürlükler ve kısıtlamalar içinde?
İçerikteki aktörler siyasiler değil de herhangi birimiz olsaydı, ya da bir iş adamı ya da bir kasabadaki eczacı, şantaj ve tehdide karşı bireyi kim koruyacak?
Çeteleşme, hukuk, siyasi, ekonomik veya sosyal kayıt dışı, şeffaf olmayan yapıların güç kullanımına karşı bireyi kim koruyacak?
Kasetlerin içeriğini yalnızca ahlaki değerlerle değerlendirmek mümkün mü? Ahlak dışı olan içeriktekiler mi, röntgencilik mi? Ahlak tanımı yalnızca kadın ve müstehcenlikten mi ibaret? Yalan söylemek, işini doğru yapmamak, işini savsaklamak, adam kayırmak, haksızlığa göz yummak, yolsuzluk, hırsızlık ahlak tanımımız içinde olmayacak mı artık?
Mahrem yalnızca nikâhlı eşimiz ve yatak odasıyla mı kısıtlı? Kasetlerdeki kadınlar yalnızca siyasetin figüranları mı? O kadınların, çocuklarının mahvolan hayatlarını ve geleceklerini kim koruyacak? Kadına gündelik hayatımızda biçtiğimiz rol ya ahlaksızlığın özneleri ya da kurban olmak mı?
Ahlak tanımımız referansları yalnızca din, kadın ve müstehcen tanımı mı? Ahlaki referansların tek kaynağı din ve kutsal kitaplar, emirler ise bu kısıtlar ile evrensel insan hakları nerelerde çatışacak? Bu çatışma da nerede pozisyon alacağız?
Bu skandalları nihai yararlanıcıları olarak işaret ettiklerimizin organize ettiğini düşüneceksek, bu zihin haritası her bir skandalda da aynı biçimde mi yorumlamalıyız?
Bugünün skandal yiyicileri bu olayları siyasi malzeme yaparak meşrulaştırmakta sakınca görmediklerine göre yarın aynı organize çetenin saldırısına uğradıklarında ne yapacaklar? Şantaja boyun mu eğecekler, yoksa bizim rakibimiz çete kötü, sizin rakibiniz çete iyi niyetli mi diyecekler?
Soruları siz de çoğaltabilirsiniz.
Bu vaka analizinin gösterdiği birinci ders, artık her bir sorun tek bir şematik tanım içinde değil, karmaşıklığı, çok aktörlü, çok boyutlu olduğu bilinerek ele alınmalıdır.
İkinci ders, olayın kendisi kadar o olayı ele alış, değerlendiriş, yorumlayış ve o olaydan yararlanış tarzımız da olay kadar önemlidir.
Üçüncü ders, var olan siyaset tarzı ve siyasetçi modelinin, onlara yön veren zihniyet ve algı kalıplarının ne kadar çağdaşlıktan, demokratlıktan, medenilikten, saygı ve zarafetten yoksun olduğunun ortaya çıkmasıdır.
Dördüncü ders, yeni hayatın hukukunu geliştiremez isek yeni hayat cenneti olduğu kadar cehennemi de vaat etmektedir.
Beşinci ders, toplumsal dönüşümümüzün gerekliliğinin kaçınılmaz olduğu bir kez daha otaya çıkmıştır. Toplumsal dönüşümün birinci ayağı hoşgörüsüz, ötekine tahammülsüz, tek tipli toplumdan demokratik topluma dönüşmektir. İkinci ayak hukukun üstünlüğüne olan inancın güçlenmesidir. Üçüncü ayak da kadına bakış ve kadının gündelik hayattaki rolünün üzerindeki dini ve geleneksel referansların evrensel insan haklarına ve çağdaşlığa dönüşmesidir.