1. GÜN:
İstanbul ülke nüfusunun ve seçmeninin beşte birini barındıran bir metropol. İstanbul’un bilindik tarihi ve kültürel özelliklerinin dışında, on yıl önceye göre görece artmakta olan bir özelliği daha var. İstanbul hala en yüksek oranda göç alan, aynı zamanda doğurganlık oranı da en yüksek metropollerimizden birisi. Bu nedenle demografik yapısı kadar sosyolojik ve kültürel dokusuna yıldan yıla değişiyor. Bugün İstanbul’un sosyolojik, kültürel ve demografik özellikleri ülke ortalamasına paralel hale gelmiş durumda. Örneğin, ister eğitim seviyeleri, ister hayat tarzı kümelerinin oranları bakımından İstanbul ile ülke ortalaması arasında farklar giderek yok oldu. Daha ilginç bir örnek, “rızası dışında evlendirildiğini” söyleyenlerin oranı ülke ortalamasında yüzde 8 iken bu oran İstanbul’da da yine yüzde 8. Ya da ülke ortalamasında yetişkin nüfus içinde yüzde 15 olan Kürt nüfus, İstanbul’da da yüzde 15 oranında.
Siyasi hayatımız bakımından İstanbul yalnızca her beş seçmenin birisinin oturduğu metropol olmaktan öte sembolik önemi var. 94 Yerel seçimlerinden beri aynı siyasi geleneğin yönetiminde İstanbul. Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’u biliyor oluşu ve özel ilgisi, Ak Parti’nin çılgın projelerinin kurgulandığı metropol olarak İstanbul, Ak Parti’nin kaybetmeyi göze alamayacağı bir coğrafya.
Sosyal demokratlar ve CHP açısından ise Bedrettin Dalan’ı en güçlü olduğu zamanında geçerek seçimi kazandıkları ve umut tazeledikleri günü yeniden yaşamak, moral kazanmak, iktidara alternatif olabilmek için başlangıç vuruşu demek İstanbul.
O nedenle seçimlerden önceki son bir yıl boyunca İstanbul adaylarının kimler olacağına odaklandı kamuoyu. Çokça isim konuşuldu. Niyetlenenler çok oldu. Sonuçta Ak Parti İstanbul’un sembolik siyasi değerini riske atmamak için Kadir Topbaş ile devam dedi.
Kritik tercih ve daha geniş siyasi anlam ve olası sonuçları olan aday seçimi CHP’de gerçekleşti. CHP siyasi hedefleri bilinen Mustafa Sarıgül’de karar kıldı. Seçim öncesi parti içinde de kamuoyunda da olası en yüksek oyu alma potansiyelinin Mustafa Sarıgül’de olduğu üzerine bir mutabakat üretildi. Öncesinde medya ve kamuoyunda oluşan ve giderek partiye de hakim olan Ak Parti karşıtlığı temelli ittifakın İstanbul’u kazanmaya yeteceği varsayıldı.
Halbuki sorun tam da bu ittifakın doğasındaydı. Birinci neden, ülkede yaşanan Ak Parti yandaşlığı ve karşıtlığı eksenindeki kutuplaşmanın Ak Parti yandaşlığı tarafı oran ve kitle olarak daha büyük. İkincisi kutuplaşma dışında kalan yüzde 40 oranındaki seçmenin, seçimde kutuplaşmanın bir tarafına yığılacağını beklemek doğru değildi. Gri alandaki bu seçmenlerin iki tarafa da eşit oranda dağılacağı tahmin etmek zor değil. Üçüncüsü, siyasi kimlikler bu denli hayatımızda önemli olmuşken bir milliyetçi ile Kürdün, bir sosyal demokrat ile muhafazakarın sadece Ak Parti karşıtlığı şemsiye altında bir araya geleceğini varsaymak doğru değildi.
Nitekim İstanbul seçim sonuçlarına bakıldığında beklenen ittifak gerçekleşmemiş görünüyor. İlçe meclisleri oylarına bakıldığında Ak Parti yüzde 45, CHP yüzde 36,5 oranında oy aldı. Büyükşehir Belediye Başkanlığı oy dağılımında ise Ak Parti yüzde 47,9, CHP ise yüzde 40,1 oy aldı. Görüldüğü gibi meclis oylarından başkan oylarına geçişte her iki partinin oylarında 3 puan dolayında artış var. Yani diğer partilerin oylarından başkanlık için her iki partiye de eşit oranda kayış olmuş. Bu da İstanbul’da Ak Parti karşıtlığı üzerinde bir geniş ittifakın oluşmamış olduğunu gösteriyor. Ki İstanbul seçimlerinin tablosu oranlarda değişmeler olmakla beraber esas itibariyle 2009 ile benzer karakteri gösteriyor. İstanbul’da iki parti yarışıyor ve diğerlerinden ikisine de benzer oranda kayış gerçekleşiyor.
Sonuç olarak İstanbul’a dair şunu söylemek mümkündür. Her iki adayda kazanmıştır. Kadir Topbaş ve Ak Parti yönetme gücünü kazanmıştır. Partisi kaybetse de Mustafa Sarıgül 2009 adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan fazla oy alarak CHP içinde siyasi figür olma rolünü sürdürme gücünü kazanmıştır.