8. GÜN:
Doğu ve Güney Doğu bölgelerine topluca bakıldığında Ak Parti ve BDP rekabetinin seçim sonuçlarını belirlediği görülüyor. CHP ve MHP bölgede adeta yoklar. Bu sonuç iki noktada dikkat çekiyor. Birincisi bölgede Ak Parti dışında tüm ülkede oy alabilen başka bir kitle partisi yok. İkincisi, bu dizi içinde yayınladığımız illerin sosyoekonomik gelişmişlik endeksine göre haritayı hatırlarsanız BDP’nin veya Kürt meselesinin varlığı yalnızca güncel siyasete bağlı değil. Aksine gelinen durumun bir yandan tarihsel diğer yandan ekonomik yönleri de var.
Seçim sonuçlarına yalnızca oy oranları üzerinden bakıldığında BDP çok başarılı olmamış denebilir belki. Hatta HDP gibi “Türkiyelileşme çabası” olarak değerlendirilebilecek bir denemeye karşın BDP ve HDP’nin beklenen oy oranını yakalayamadığını söyleyebiliriz. Öte yandan Kürt siyasetinin temsilcisi partilerin yıllar içinde gösterdikleri gelişme açısından da gelinen noktanın bir başarı olduğunu da kabul etmeliyiz. BDP 30 büyükşehir içinde 3 büyükşehir, 81 il içinde 8 il ve 970 ilçe içinde 86 ilçeyi yönetecek. Kısaca oldukça önemli genişlikteki coğrafyada BDP yerel yönetimleri kazanmış durumda.
BDP’nin yöneteceği coğrafya ülkedeki yüzde yetişkin nüfus içindeki yüzde 15, tüm nüfus içindeki yüzde 18 olan Kürt nüfusun yüzde 72,6’sının da bulunduğu coğrafya aynı zamanda.
Sıkça tartışılan Kürtlerin temsilcisi olan parti hangisi veya kim Kürtlerden daha çok oy alıyor sorularına cevap bulabilmek için KONDA’nın bulgularından baktığımızda Kürt seçmenlerin yüzde 42’sinin Ak Parti’ye, yüzde 39’unun BDP/HDP’ye oy verdikleri görülüyor.
Kürt meselesinde fırsat ve risk
Kürt meselesi olarak tanımlanan mesele çözülmeden yıllar geçirildikçe kendi dinamikleriyle değişmekte ve bugün başka bir evreye gelmiş durumdadır. Kürt yurttaşların devletten hak ve eşitlik talepleriyle başlamış mesele çatışmalar, ölümlerle geçirilen yıllar boyunca katman değiştirmiştir. Bugün devlet ile Kürtler arası bir boyutu kadar Türk-Kürt gerilimi gibi toplumsal bir katman da eklenmiştir. Eğer hala çözememiş isek bir süre sonra bölgesel ve küresel bir mesele haline de dönüşecektir.
Kürt meselesinde ikinci önemli değişiklik zihin dünyamızdadır. Bugüne kadar Kürt meselesine dair kaygılar, korkular, yanlış tanımlamalar, genel olarak ülkenin demokratikleşmesi ve Kürt meselesinin çözümü önünde zihni ve duygusal eşikler, ambargolar oluşturmaktaydı. Ulus devletin yalnızca türdeş bir topluma dayanması gerektiği gibi farklılıkları yok saymaya varan zihni yanlış bunlardan bir tanesidir. Üniter devlet ile merkeziyetçilik-ademi merkeziyetçilik tartışmasını bir arada yapmak bir başka zihni yanlıştır. Bunlar ve benzeri zihni ve duygusal ambargolar nedeniyle Türkiye’de devlet ve yönetim sistemi uzun zamandır yapılması gereken reformları, demokratikleşmeyi, şeffaflaşmayı, katılımcılığı ıskalamıştır.
Bu nedenle bugün artık Kürt meselesi tanımı da eksik ve yanlıştır. Bugün meselemiz yalnızca Kürtlerin hak, eşitlik ve adalet taleplerini değil hepimizin taleplerini konuşmaktır. Bugün meselemiz devletin ve yönetimin hepimiz için demokratikleştirilmesidir.
Yönetimin yerelleştirilmesi, katılımcılığa açık, şeffaf ve hesap verebilirliği esas alan köklü bir ademi merkeziyetçi yeniden yapılanmadır ihtiyacımız olan.
Eğer BDP yerel yönetimlerde yalnızca kimlik siyasetine sıkışmadan, serinkanlı ve tüm ülkeyi temel alan bir dil ve yöntem tutturabilirse belki de ilk kez zihni ve duygusal ambargolara takılmadan, yönetim reformunu tartışma fırsatı yakalayabiliriz. Ya da süreç zihni ve duygusal ambargoların katılaşmasını ve çoğalmasını da getirebilir.
Bu nedenle sorumluluk yalnızca BDP’de değil tüm partilerde ve hepimizdedir. Çünkü şimdiye dek demokratikleşmenin zihni ve duygusal engellerini besleyen Kürt meselesi bugün demokratikleşmenin, demokrat olmanın anahtarı haline dönüşmüştür artık.