Zaman zaman okuyoruz, stratejist olduğu söylenen bir uzman “20 yıl sonra ABD’de iç savaş çıkacak, ikiye bölünecek”, bir başka ekonomist demiş ki “su sorunu etrafında 3. Dünya savaşı çıkacak”, bir başka siyaset bilimci demiş ki “Türkiye, Çin, Rusya yeni bir ittifak oluşturup, dünyada süper güç olacak” . Gelecek bilimci sıfatı yakıştırılan bu uzmanlara, şirketlerimiz dünyanın parasını ödeyip getirirler, konferanslar düzenlenir. Bunların yazdıkları kitaplar da genellikle çoksatan kitaplar listesindedir.
Bir an kendinizi yoklayın, iki yıla yakın zamandır süren küresel ekonomik krizi bu uzmanlardan hangisi doğru tahmin edebildi? Hiç birisi. Böylesi uzmanlar spekülatif tahminler yaparlar, medyanın spekülatif bilgi ve haber ihtiyacını karşılarlar ama söylenenlerin hiç birisi doğru çıkmaz. Olanlar olduktan sonra samanlıkta iğne aramak misali, olanların ipucu olup da atlanılan bir şey var mı diye geride kalmış laflardan kanıt aranmaya başlar.
Hâlbuki bilinebilir olan tek bir şey var artık: O da günümüz hayatının ritmi ve yeni düşünce sistematiğinin en önemli karakterlerinden birisinin belirsizlik hali olduğudur. Yani belirsizlik durumu bir anı değil tüm hayatı tanımlamaktadır. Bu nedenle de gelecek için hele hele 10 yıl, 20 yıl vadeli gelecek için yapılan tüm tahminler atıştan başka bir şey değildir.
Çünkü adeta yerçekimsiz bir dünyada yaşıyoruz. Yaşamın ritmi müthiş bir hızla akıyor. Deneyim anonimleşti. İletişimin yaşamın her alanını hızlandıran özelliği deneyimin de aynı hızla yaygınlaşmasına ve anonimleşmesine yol açtı. Endişe ve korku bireylerin ve toplumların günlük yaşamında önemlice bir duygu haline geldi. Çünkü yaşanmakta olan değişiklikler hem öylesine yoğun ve çeşitli hem de öylesine hızlı ki ayak uydurma kapasitenize göre sonuçlar lehinize olabileceği gibi, dünyanın çok büyük bölümünde olduğu gibi yok olma riskiniz de var. Göremediğiniz ve dokunamadığınız bir düşmandan gelebilecek hızlı değişim dalgası hep bizi tehdit ediyor.
Zaman ve mekândan bağımsız gelişmekte olan yeni üretim biçimleri tüm örgütlenme, karar alma biçimlerimizi etkiliyor. Hayatımızı etkileyen unsurlar, eksenler, aktörler çoğaldı. Eskiden olduğu kadar rahat temel sorunu, temel çelişkiyi tanımlayamıyoruz. Bu bağlamda çelişkileri doğru tanımlarsak ve temel çelişkiyi çözersek sorunları da çözeceğimizi düşünür ve çelişkileri çözmek üzerine politikalar üretir iken bugün yaşamın karmaşıklığı ve hızı içinde çelişkileri yönetmenin daha önemli olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Paradokslar-ikilemler-çelişkiler bugünü tanımlamıyor, çok boyutlu problemler ve çok boyutlu açmazlar ile karşı karşıyayız.
Günlük yaşamı belirleyen milyarlarca minik ya da tekil kararın inanılmaz bir hızla dehşet bir etki yoğunluğuna ulaştığını görüyoruz. Yaşamın içindeki hiçbir şey doğrusal olarak gelişmiyor. Aksine taraflar karşılıklı etkileşim ve karşılıklı değişme içinde geometrik olarak artan sonuçlara yol açan bir ilişki içindeler.
Bu nokta da artık sonuçlara göre ya da hedeflere göre yönetmekten daha çok süreçleri yönetmek gerekli ve doğru oluyor. Her an herhangi bir aktörce alınan kararı bu kadar hızla diğerlerini etkileyebildiği bir ortamda ya da belirsizliğin bu kadar belirgin olduğu yaşam biçiminde değişiklikleri en hızlı algılamak ve karşı hamleyi gerçekleştirmek, daha esnek karar süreçleri gerektiriyor.
Tüm bunların sonucu olarak da yaşamın içinde belirsizlik hali çoğalıyor. Şimdi bu dünyanın içinde 10 yıl sonra hatta bir yıl sonra hangi aktörün hangi kararının ya da hareketinin bizi ve yaşamı nasıl etkileyeceğini bilebilmek olanaksız. O nedenle de bu karmaşık yeni hayatın temel karakteri belirsizliğidir.
Bu durumda da geçerli ve gerekli olan şey her an her konuda en doğruyu, mükemmeli yapmaya çalışmaktır. Bugün ıskalanan bir kararın bir çözümün yarın bizi nereye götüreceğini bilemiyoruz. Ülkemizde yaşananlara bir de bu gözle bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum.