Halka güvenmek çok mu zor?

Yaşadığımız dünya çok daha karmaşık, çok boyutlu, çok aktörlü. Ne ülkedeki ne de dünyadaki olan bitenleri eski bildiğimiz teorilerle tamamıyla anlayabiliyoruz. Bildiklerimiz olanların bir kısmını açıklamaya yetse de tümünü kavramamız, açıklayabilmemiz için yetersiz kalıyor.

Bu bir bakıma sorun olsa da bir bakıma da avantaj. Hepimiz aynı başlangıç noktasındayız.

İster yeni bir sol iddiayı, ister yeni bir demokrasi hareketini başlatmak, istersek de olan biteni, bu karmaşıklığı anlamak ve anlamlandırmak için olsun yeni, sade modellere ve yeni bir dile ihtiyacımız var.

Bu başlangıç noktası “halka güvenmek” ya da “vatandaşın beyanına itibar etmek”.

Bu kadar sade ve sıradan görünen iki veya dört kelimenin taşıdığı anlam, inanamayacağınız kadar kökten bir zihniyet değişimini ifade ediyor bence. Var olan tüm siyasi partilerden ve siyasi yaklaşımlardan köklü bir farklılığı anlatıyor. O nedenle de lafın güzelliğine bakarak onaylamayı değil, enine boyuna tartışmayı, tüm çağrışımlarını, gereklerini ve sonuçlarını çalışarak içselleştirmeyi gerektiriyor.

Artık “halk için halka rağmen” politikalarını savunamayız. Halkın siyasi tercihlerine bakarak suçlayamayız. Halkın oyunun iki kilo pirince, bir çuval kömüre satın alınamayacağını bilmeliyiz.

Devleti tümüyle yapılandırmayı kurgularken, halkın kendisi ile ilgili kararları alabileceğini kabul etmeliyiz. Dolayısıyla yönetim reformunu tasarlarken, her yerleşim yerinde oturanların kendilerine dair bütün sorunların çözümünü üretebileceklerini kabul etmeli ve yerel meclislerin yetki sınırlarını buna göre tasarlamalıyız.

Devletin hiçbir işleminde ikametgâh belgesi ve/veya nüfus sureti istenmemesini önermeli, bunun gerektirdiği her türlü altyapı ve bilişim politikalarını düşünmeliyiz.

Bu politikaları önerecek yeni siyasi iddianın örgütlenme modelinde, seçilmiş hiçbir kurulun ve yetkilinin bir üst makamca görevden alınamayacağını, hiçbir üyenin kendi istemedikçe atılamayacağını tüzüğe yazabilmeliyiz.

Gördüğünüz gibi “vatandaşın beyanına itibar etmek” kadar sade ve sıradan görünen dört kelimelik ilkenin özü tüm zihniyet haritamızı değiştirmekten geçiyor.

Ama bu dört kelimelik ilke olmadan da ne demokrasi ne sol tanımlanamaz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.