Kimlik meseleleri öne çıkmaya başladığından beri toplumsal ve siyasal olaylara eski model ve tanımlar içinden bakmak yetmemeye başladı. Eskinin sağ-sol, emek-sermaye gibi eksenleri birçok meseleyi analiz etmeye ve anlamaya yetmiyor.
Şimdi kültürel model ve tanımlar birçok meselede daha açıklayıcı. Örneğin Kürt meselesini sağ-sol ekseninden açıklama çabaları yetersiz kalıyor.
Fakat kültürel eksenlerde de yaygın bir alışkanlık olarak bir kimliğin penceresinden bakarak açıklamaya çalışıyoruz.
Kimlikler ve kimlik siyaseti
Günümüzde etnik, dinsel, kültürel, vb sıfatlarla dile getirilen kimlik talepleri yeni gündelik hayatın ve siyasetin en önemli alanlarından birisi artık. Kimlik siyasetinin tuzakları ve handikaplarına rağmen günümüz gündelik hayatında artık bu farklı kimlik ve farklı talepler yalnızca siyaset zemininde değil, hayatın her alanında önem kazanmış durumda. Bugün yaşadığımız dünya içinde ne siyasetin öznesi olarak seçmeni, ne medyanın muhatabı olarak okuru, ne ekonominin öznesi olarak tüketiciyi kimlik taleplerini dikkate almadan tümüyle anlamamız ya da çözümlememiz mümkün görünüyor.
1990’lerden bugüne Türkiye’de toplumsal yaşamın farklı alanlarında yaşanan değişim içinde kültürel kimlik hem bizatihi siyasi aktör olarak hem de siyaset tarzının ve söyleminin yok sayılamaz bir olgusu durumunda.
Bu değişim süreci içinde ekonomik ve siyasi sorunlar ve faktörler kadar kültürel kimlik olgusu ve bu eksende oluşan çatışmalar da sistemin en önemli dinamiklerinden birisi durumunda.
Kültürel kimliklerle gündelik hayat ilişkileri arasında gri alan
Buna karşın kimliğe odaklanmak kimlikler arası ilişkileri ıskalamamızı doğuruyor çoğu zaman. Ahmetgilleri, Mehmetgilleri anlamaya çalışırken kimliği ve o kimliğin devletle olan ilişkisini, haklarını ve yoksunluklarını konuşuyoruz.
Gündelik hayat ise ağırlıklı olarak Ahmetgillerin Mehmetgillerle ilişkisinden ürüyor. Bu gündelik hayat ilişkileri yalnızca kimlikler üzerinden de oluşmuyor üstelik. Gündelik hayatın ritmi içinde kültürel olan kadar ekonomik ve toplumsal olan da var. İnsanlar eğitim, sağlık, geçim gibi dertlerinin ve diğerleriyle oluşan ilişkilerinin tümünü yalnızca kimlikleri üzerinden kurmuyor. Hatta kimi zaman kültürel kimliklerini de geride bırakarak, başkaca insani dürtü ve meramlarla dayanışma, paylaşma veya çatışma da üretiyor.
Siyasileşmiş kültürel kimliklerin dışında üretilen ya da siyasileşmiş kültürel kimliğine rağmen oluşan bu ilişki alanlarına “gri alanlar” diyorum ben. Siyaseten en karşıt, kızgın, öfkeli olduğu anlarda bile insanlar gündelik hayatın içinde komşuluktan iş arkadaşlığına ilişkiler geliştiriyor. Gündelik hayatın büyük parçası bu gri alanlarda oluşuyor.
Biz, Türk veya Kürt, Sünni veya Alevi, dindar veya laik şöyle davranır diye şablonlar üretirken, insanlar gündelik hayatlarının büyük kısmında kendi kimliğine rağmen bile insani ilişkiler, davranışlar ve tutumlar geliştiriyor.
Siyasi kimliklerle gündelik hayat ilişkileri arasında gri alan
Benzer bir gri alan siyasi kimlikler ile birçok tercih ve davranış arasında da gözleniyor. Biz bazı soyutlamalar yaparak milliyetçiler ya da sosyalistler, İslamcılar, Atatürkçüler şöyle düşünür, şuna inanır, şunları yapar gibi şemalar hazırlıyoruz. Bu soyutlamalar teorik planda doğru da. Ama gündelik hayatın içinde herkesin her bir tercih ve tavrı o modellere, tanımlamalar uymuyor.
Çünkü bireyler gündelik hayatın içinde aldıkları binlerce minik kararı veya yaptıkları yorumlamayı bir iç tutarlılık kaygısıyla yapmıyor. O an için kendi bireysel doğrusu, menfaati ve ilişkisi içinden yapıyor. Bu da bir başka ilgilenmeye ve analiz edilmeye değer gri alan üretiyor. Ve yine gündelik hayatın büyük kısmı siyasal kimliğiyle yapıp ettikleri arasındaki bu gri alanda oluşuyor.
Değerlerle gündelik hayat pratikleri arasında gri alan
Daha da büyük incelenmeye değer gri alan ise değerler ile gündelik hayat pratikleri arasında oluşan gri alan. Doğru olduğunu bildiğimiz, inandığımız değerler ile gündelik hayattaki yapıp ettiklerimiz her zaman büyük bir tutarlılık içinde değil. Kırmızı ışıkta geçmenin yanlış olduğunu herkes biliyor ama hemen hepimiz bir kez de olsa geçmişizdir.
O nedenle de bir toplumu ve gündelik hayatını değerleri üzerinden açıklamaya çalışmak yetmiyor.
Gri alanları dikkate almadan ne toplumu ne de gündelik hayatı tam olarak açıklamak yeterli. Hatta günümüzde yaşamakta olduğumuz birçok gerilimi, çatışmayı belki de gündelik hayat ve gri alanları üzerinden anlamaya ve açıklamaya çalışmak daha doğru.