Ekonominin başarı ölçüsü yalnızca büyüme oranları mıdır? Ya da büyümenin getirdiği fırsatlar denilince yalnızca tüketicilerin sayısının ve gelirinin artmasını mı anlamalıyız? Ülkenin ekonomik notu ya da başarı değerlendirmesi tek başına o yılın enflasyonu, işsizliği, büyümesi gibi yalnızca ekonomik verilere mi dayanıyor?
Ekonomist olmadığım için o kadar da anlamıyorum bu meselelerden. Ama yine de ekonomiye dair tartışmalarda bir şey dikkatimi çekiyor. Siyasetçilerden başlayarak bir büyüme fetişizmi yaygın ama büyümenin kalitesine çok az değiniliyor? Büyümenin nimetleri ve külfetleri konuşulduğu zaman bile ekonomik sektörlere veya kesimlere göre konuşuluyor. Asgari ücreti, memur ücretlerini ya da gelir dağılımını konuşuyoruz ama ekonomik adaletsizliğin farklı toplumsal ve kültürel kümelere göre nasıl yaşanıldığını yeterince bilmiyoruz.
Örneğin hükümet sıkça Güney Doğu’da çok yatırım yaptığından, Kürt meselesinin ekonomik boyutunda çok mesafe alındığından söz ediyor. Ama bu yatırımlar gerçekten Kürtlerin ve bölgenin geri kalmışlık meselesini nereye kadar çözüyor, emin değilim.
Tabi bir de ekonomide tümüyle battık fikrinde olanlar, büyümenin şişirme rakamlar olduğunu söyleyenler var ki onlara cevabı Bader Aslan kardeşim versin artık.
Bu sorular kafama takılınca bazı ipuçları bulur muyum umuduyla dönüp KONDA veri ambarına baktım.
Her bir araştırmada hane geliri sorarız. Kültürel yapımızdan, edep anlayışımızdan, kadınların büyük kısmının hane gelirini tam bilmiyor olmasından, güvenlik kaygılarından gibi nedenlerle, biliriz ki hane geliri eksik söylenir. Bu eksik söyleme hali de hemen her ekonomik, toplumsal, kültürel ve coğrafi farklılıkta neredeyse aynıdır. O nedenle veri, mutlak sayısal anlamda değilse de birbiriyle göreceli olarak gelir dilimlerini ve ekonomik kesimleri ayırt edicidir. Bunun yanı sıra her bir araştırmada kültürel aidiyetleri de sorarız.
KONDA veri ambarında son 7 yıla dair kapsamlı veri yığınında veri madenciliği yaparak şöyle bir hesaplama yaptım. 2006 Sonu söylenen hane gelirlerinin ortalamasını aldım ve bu ortalamayı 100 kabul ettim. 2012 Sonu söylenen hane gelirleri ortalaması hesaplandığında ise 173. Bu iki ortalama hane geliri hesaplaması gösteriyor ki görüşülen kişilerin kendi beyanlarıyla hane geliri 6 yılda yüzde 70 artmış. Bu hesaplamada enflasyon payı yok elbette. Kabaca enflasyona göre indirgediğimizde son altı yılda hane gelirinde yüzde 35-40 oranında net artış var.
Yukarıdaki grafikte gördüğünüz gibi hesaplamayı farklı demografik ve kültürel kümeler için yapmak mümkün. 2006 Hane geliri ülke ortalamasını 100 kabul ettiğimizde lise altı eğitimliler 80, Kürtler 81. Yani hesaplama başlangıç noktasında ülke ortalamasından beşte bir daha az gelire sahipler.
6 Yıl sonra baktığımızda, 2012 sonu itibariyle hane geliri ülke ortalaması 173 olmuş ama büyümenin nimeti eşit ve adil dağılmamış. Üniversite eğitimlilerde ortalama 305 iken lise altı eğitimlilerde 136, Türklerde 173 iken Kürtlerde 130 olmuş. Evet, Kürtlerin de hane gelirinde artış var ama 6 yıllık sürede Kürtler ile Türkler arasındaki hane geliri farkının azaldığını söylemek mümkün değil.
Aşağıdaki grafik ise aynı hesaplamanın bölge bazında yapılmış hali. Bölgesel bazda hesaplama başlangıç tarihi olan 2006’da bölgeler arası gelir dağılımındaki adaletsizliği gözle görüyorsunuz. 2006 yılsonu itibariyle ülke ortalamasında 100 olan hane geliri Güney Doğu Anadolu’da 65, Orta Doğu Anadolu’da 72 ve Kuzey Doğu Anadolu’da 78.
2012 Yıl sonu itibariyle ülke ortalaması 173’e çıkmış ama Batı Anadolu’da 214 iken Kuzey Doğu Anadolu’da 88, Güney Doğu Anadolu’da 114, Orta Doğu Anadolu’da 128.
Gördüğünüz gibi adaletsizlik yalnızca işçiler ya da tarım gibi ekonomik sınıflar ve kesimler için değil kültürel farklılıklar için de hala geçerli.