Başbakan müthiş bir iş yaptı ve resmi tarihin örtüsünü ilk kez o seviyede bir köşesinden tutup kaldırdı. Bu kadarı bile ilk olduğu için çok önemliydi.
İlk kez Başbakan tarafından atılmış bu adımın gazına da gelmeden soğukkanlıca resmi tarihle, devletle ve toplumun tüm kesimlerinin birbiriyle yüzleşmesini, anlamını ve gereğini de konuşmalıyız.
Aslında yapılan gerçek bir yüzleşme hamlesinden çok, siyasi rakibiyle hesaplaşmanın bir adımı olsa da, yine de önemli. Öte yandan yeniden “biz olabilmek” için gerekli adımlardan birisi olarak “yüzleşme, barışma ve onarma” aşamasının da çok ama çok gerisinde henüz.
Birinci hata kapsam ve yaklaşımla ilgili. Toplumsal yüzleşme partiler arası siyasi hesaplaşma üzerinden yapılamaz. Yüzleşme, toplumun kendisiyle ve devletiyle yüzleşmesi üzerinden yapılmalıdır.
İkinci hata da “niçin yüzleşme ihtiyacı var” sorusuna yanlış cevaplardan yola çıkıldığı için bu eksik ve problemli durum ortaya çıkmaktadır. Yüzleşme yalnızca hesap kesme adına yapılamaz. Asıl hedef yeniden “biz olmak” ve ortak geleceği kurmak olmalıdır. Bu hedefin önündeki temel engel, bazı kesimlerin geçmişte devletten ve diğer kesimlerden gördükleri dışlanma, ötekileştirilme ve kıyımlar nedeniyle kendilerini “biz” tanımı içinde görmemeleridir. Veya hakim unsurun ötekileri kendi “biz tanımı” içinde saymalarının tek yolu olarak onları da kendilerine benzetme çabaları ve bu uğurda yaptıklarıdır.
Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Museviler, Süryaniler ve hemen tüm farklılıklar Sünni ve Türk ve de laik bir “biz” yaratmak için türlü baskılara, kıyımlara uğradılar. Üstelik yalnızca etnik ve inanç farklılıkları değil, siyasi farklılıklar bile zaman zaman aynı politikalarla yok edilmeye çalışıldılar. Ama sanıldığı gibi bu baskı ve kıyım yalnızca devletin asimilasyoncu politikalarından dolayı olmadı.
Açık yüreklice itiraf edelim ki, tüm bu politikalara asimile ya da yok edilmeye çalışılan her kimlerse, farklı toplumsal kesimler de bu politikalara gerek gündelik toplumsal hayatta gerek siyasi hayatta destek oldular.
İktidar sahipleri kadar sade vatandaş da suçlu
Kürtlere baskılara devletin yanı sıra Türkler, Ermenilere baskılara devletin yanı sıra Türkler de Kürtler de, Alevilere baskılara Sünniler, dindarlara baskılara laikler, solculara baskılara dindarlar ve muhafazakarlar destek oldu. Destek olmaktan öte ortak oldular hatta ve gündelik hayatın içinde devletin politikalarının bizatihi ortağı, taşıyıcısı ve çoğaltıcısı oldular.
Tarihimizde binlerce örneği var bunun. Ve yine gerçekçi olalım devlet tek tip vatandaş yaratmaya çalışırken ve bu politikaların ödülü olarak devlete karşı ödevlerini öğrenmiş yurttaşlardan kurulu tek tipleştirilmiş bir toplum oluştururken, suça ortak olan sade yurttaşların da ödülü yok edilenlerin malını mülkünü sahiplenmek, boşalttıkları ekonomik alanları kısa yoldan doldurmak oldu.
Bu suça ortaklık nedeniyle bir psikolojik iklim ve bunun ürettiği derin sessizlik var.
O nedenle tüm o suça ortak olan kesimlerin siyasi temsilcileri de temsil ettiklerini olayın dışında tutarak, yalnızca şimdiki siyasi rakipleri üzerinden yürütüyor tartışmayı.
Örneğin Başbakan veya temsil ettiği taban eğer Dersim ile ya da Kürtlere ve Alevilere yapılanlarla yüzleşmeyi gerçekten yeni bir toplumsal uzlaşmanın gereği olarak yapıyorsa, Maraş’ı, Çorum’u, Madımak’ı ya da yüz yıllardır Alevilere yapılanları da konuşmalıyız. Ve yalnızca o günün Başbakan’ı, iktidar partisi ile değil Diyanet İşlerinden Sünni din adamlarına, Osmanlı sultanlarından devlet adamlarına kadar tarihimizdeki herkesin yaptıklarını konuşmalıyız.
Yeniden toplumsal barış için yüzleşme
Bunu yapamadan da gerçek bir toplumsal barış üretemeyiz. Bunu yapamadan da o baskıları ve kıyımları yaşayanların yeniden “biz olmalarını” bekleyemeyiz.
Çünkü bu kapsamda konuşmayı becersek de hala eksik olan bir şey var. Yüzleşme meselesinde sorunu tanıma ve özür bir adımı ama ikinci bir adım daha var: Onarma.
Eski politikaların güncel versiyonlarını sürdürerek özür dilesek de toplumsal barış olmaz. Hala Alevilerin Cem evlerini ibadethane olarak saymayarak, Diyanette temsil edilmelerine engel olarak, eğitim sisteminin içinde hala Aleviliği dikkate almayarak ve daha yüzlerce sürdürülen politika ve uygulamayla özür dileseniz de bu yüzleşme değil, politik hesaplarla günü geçiştirmek olarak kalır ne yazık ki.