Her birimiz günlük hayatımızda evlerde kullandığımız enerji türleri, ulaşım tercihlerimiz, tükettiğimiz gıdalar ve diğer her türlü ürün bir biçimde doğayı etkiliyor. Doğrudan enerji tüketimimiz ve bu enerjinin üretilmesi için kaynakların tüketilmesi veya zararlı sera gazları salınımı gibi sonuçlar üretiyor. Bu da çevrenin doğrudan veya dolayı olarak zarar görmesine yol açıyor. Kişilerin çevreye bu şekildeki etkileri, karbon veya ekolojik ayak izi (footprint) adı verilen ve kişinin ne kadar karbon salınımına veya doğada kaç hektarın yok olmasına yol açtığını tespit eden bir metotla ölçülüyor.
Evdeki ısınma, evin sahip olduğu yalıtım, ulaşım tercih ve alışkanlıkları, kişi başı su ve elektrik tüketimi gibi veriler ışığında Mart 2012 KONDA Barometresinde Türkiye insanının ortalamadaki ayak izi puanını 5,75 olarak hesapladık. Bu ortalama puan dünya ortalamasına da denktir.
Bir başka hesaplama, Global Footprint Network adlı bir çevre düşünce kuruluşu tarafından yapılmaktadır. Global Footprint Network’un verilerine göre, dünyanın toplam biyokapasitesinin (insan tüketimi için kullanılan arazi) bugünkü dünya nüfusuna yeterli olabilmesi için kişi başı 1,8 küresel hektar kullanılması gerekiyor. Halbuki 2007 verilerine göre dünyanın ortalama ekoloji ayak izi, kişi başı 2,7 küresel hektardır.
Yukarıdaki haritada yer verilen ülkeler arası karşılaştırmaya göre, en yüksek kişi başı küresel hektar kullanımı olan ülkeler, yaklaşık 10 puan ayak izi olan Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Bahreyn gibi bazı Arap ülkeleri ve ardından 8 ila 6 puanda olan bazı Batı ülkeleridir. En düşük puana sahip olanlar ise 0,5 puan civarında olan Porto Riko, Timor-Leste, Bangladeş, Afganistan, Haiti gibi çeşitli ülkelerdir. Türkiye’nin kişi başı küresel hektar kullanımı ise 2,7 puanla, dünya ortalaması ile aynıdır.
Buraya kadar ki veriler Türkiye insanının gündelik hayat pratiklerinden çıkmaktadır. Hayat pratikleri yanı sıra Türkiye insanının çevreye dair düşünce ve fikirleri oldukça yol göstericidir.
Aşağıdaki grafiklerden de gördüğünüz gibi toplum “kalkınma mı çevre mi” gibi bir ikilemle karşılaştığında çevreden yana tutum almaktadır.
Bu bulguların, toplumu cahil köylüler olarak görenler için de yeni bir muhalefet nasıl oluşur ya da yeni sol nasıl tanımlanır arayışında olanlar için de yol gösterici olduğunu düşünüyorum.