Ülkede olan bitenleri ya da değişenleri anlamak için eski bildiğimiz kavramlar yeterli değil artık. Önceden toplumdaki farklılaşmaları açıklamak için kullandığımız sağ-sol, ilerici-gerici, merkez-çevre gibi tanımlamalar kullanırken, şimdi bu kavramlar yeterli değil bence.
Bu kavramlar, zıtlıklar, eksenler elbette bazı meselelerde yeterli açıklayıcılığa sahipler. Ama öte yandan bugün öyle bazı meseleler ve olaylar var ki, bu kavramlar kafi gelmiyor. Ya da bu kavramlarla açıklamaya çalıştığımızda sanki çelişkili durumlar varmış gibi farklı durumlar ortaya çıkıyor. Ülkede olan biten on meselenin bir kısmı bu kavramlarla açıklanabilse bile diğerleri için açıklayıcı olmuyor.
Örneğin sağ-sol ekseni üzerinden yapılan seçmen davranışı açıklamalarına bakalım. Bizim aydın çevrelerinde pek revaçta olan ezberlerden birisi toplumun üçte ikisinin sağ, üçte birinin sol düşüncede olduğudur. Özellikle seçim sonuçları analizlerinde ve pek çok meseleye bakarken toplumun bu sağ sol konumlanışı sık kullanılır. Üçte iki ve üçte bir oranları değişmekle beraber kabaca böyle bir ayrışmadan söz edilir. Son okuduğum araştırmalardan birinde sol % 15, sağ % 35, merkez ise % 50 dolayındaydı. “Seçmene kendini sağ-sol ekseninde birden ona kadar sıralanmış bir cetvelde kendini nerede görüyorsun” sorusuyla ortaya çıkarılan bu rakamları, seçmen sorudan ne anlıyor, solu-sağı nasıl tanımlıyor, ben 4 numarayım derken ne kastediyor gibi problematikler bu yazının konusu değil. Ama böyle bir açıklama ve ezber yaygın olarak var.
Seçim sonuçları ve seçmen davranışı analizlerinde bir başka açıklayıcı tanımlama KONDA araştırma bulgularıyla, seçmenin siyasi tercihini yaparken beşte birinin duygusal “taraftarlık” güdüsüyle, dörtte birinin lider takipçiliği duygusuyla, üçte birinin ideolojik, fikri beraberlik arayarak parti tercihi yaptıklarıdır. Eğer sağ-sol ekseni üzerinden seçmeni analiz edeceksek, bu açıklamanın yalnızca seçmenin üçte birinin davranışını açıklayacağını bilelim.
Sağ-sol açıklaması kullanmanın bugün var olan siyasi partilerin farklı alanlardaki politik önermelerini açıklamaya yetmediğini de düşünüyorum. Örneğin Kürt sorunu etrafında son dört ayın tartışmalarına bakalım. Geleneksel solun kullanması gereken eşitlik, özgürlük, adalet kavramlarını ve duygularını hangi parti kullanıyor sizce? Yalnızca bu tartışmalara bakan bir Avrupalı herhalde Ak Parti’yi solcu CHP’yi sağcı sanıyordur. Belki de öyledir gerçekten. Ama Başbakanın son günlerde Kürt sorunu bağlamında enikonu sol jargon ile konuştuğu, CHP’nin ise neredeyse faşist bir diskura saplandığı açık. Şimdi yalnızca bu sorun etrafındaki konumlanışa bakarak Ak Parti’yi solcu, özgürlükçü saymak mümkün mü?
Aynı kafa karışıklığı yardımlar meselesi konuşulunca da ortaya çıkıyor. Diğer tüm politikalarından ayırıp, uzay boşluğunda yardımlar tartışması yapınca Ak Parti’ye sol parti denilebilir mi?
İşaret etmeye çalıştığım şey eski bildik tanımlamalar ile bugünü açıklamaya çalıştığımızda yukarıdaki gibi kendi içinde paradoksal sonuçlara varacağımızdır. Eski bildik çelişkiler ve sorunlar çözüldüğü için değil ama bugünün karmaşık gündelik ve toplumsal hayatına bu kavramların eski içerikleriyle yorum getirmek meseleleri açıklamıyor.
Bugün eskinin kır-kent, emek-sermaye gibi çelişkileri ve eksenleri yanı sıra önceden olmayan yerel-küresel boyut var. Yine eskinin tanımları içinde olmayan mecburi yurttaşlık- gönüllü yurttaşlık gibi, kültürel aidiyetler gibi yeni meseleler var. Ya da büyükşehirlerde metropollerde neredeyse kır değerleriyle ve kır gündelik hayat ritmiyle ve kurallarıyla hayatların sürdüğü varoşlar meselesi var.
Bugünü anlamak için sağ-sol, merkez-çevre, ilerici-gerici gibi eski eksenler ve kavramların yanı sıra ve bazen daha da ağırlıklı olarak, yeni eksenlerden, kavramlardan da destek almak gerekiyor ki, bugün ülkede değişeni gerçekten analiz edebilelim, anlayabilelim ve sorunları konuşabilelim.