KONDA Araştırma yöneticisi Bekir Ağırdır, farklı gerekçelerle AK Parti ve Erdoğan karşıtı olanların son sürece karşı harekete geçtiğini söyledi. Ağırdır, ‘Sadece Karadeniz’de olanlar değil Türk sorunu tartışması da sürece karşı olanların psikolojik harekatının parçasıdır’ dedi.
MURAT AKSOY / SÖYLEŞİ – YORUM | 24 ŞUBAT 2013, 22:12
FOTOĞRAFLAR: SEDAT ÖZKÖMEÇ
Cumartesi günü İmralı’ya giden ikinci BDP heyetinin ilk yaptığı açıklamalar Kürt sorununun çözülmesi ve PKK’nın silah bırakması sürecinde ilerleme olduğu yönünüde. Siyaseten her şey olumlu giderken hafta içinde BDP/HDK heyetinin Sinop ve Samsun’da uğradıkları saldırılar ‘çözüm sürecine toplumda yeterince destek yok mu?’ sorusunun sorulmasına yol açtı. Bu hafta Söyleşi-Yorum’da Kürt sorunu konusundaki gelişmeleri, Türk sorunu tartışmasını ve AK Parti-BDP yakınlaşmasını yaptıkları kamuoyu araştırmaları ile yakından takip eden KONDA Araştırma ve Danışmanlık Şirketi’nin yönetcisi Bekir Ağırdır ile konuştuk.
Ne oldu Sinop ve Samsun’da?
Bu iki ilde gelişen olaylar Kürt sorununun başka bir yüzünü de konuşmamız gerektiğini ortaya çıkardı. Bugüne kadar Kürt sorununu çoğunlukla demokrasi sorunu, hak ve özgürlük sorunu olarak konuştuk. Ancak Kürt sorunu 25 yılın bıraktıklarıyla toplumsal yönü de olan br sorun. Bu daha çok gündelik hayatta karşımız çıkan ve bugüne kadar konuşmadığımız bir taraf.
KARADENİZ MİLLİYETÇİ DEĞİL
Yaşananlara ne ad vereceğiz?
Hayır, değil. Bugün az ya da çok Türkiye’nin farklı bölgelerinde bu durum var. Türkiye’nin farklı yerlerinde karşımız açıkan bu tür sorunları asayiş olayları olarak algıladığımız için fazla dikkatimizi çekmedi. Bizim yaptığımız araştırmalarda Karadeniz’de ‘milliyetçilik’ olarak tanımlanan durum özellikle öne çıkmış değil.
Milliyetçilik değilse nedir bu olanlar?
Milliyetçilik sevin ya da sevmeyin bir fikri damardan gelir, temeli ve argümanları vardır. Bence Sinop ve Samsun’da ortaya çıkan milliyetçilik değil milliyetçiliğin lümpenleşmesidir.
Nedir lümpenleşme?
Askere gitme törenlerinden şehit cenazelerine, milli maç sonrasından yaşanan sevinç gösterileri vs. birer lümpenleşme örneğidir. Bunlar duygusal kopürmedir ve herhangi bir siyasal partiye özgü de değildir. Yani Sinop ve Samsun’da olanları herhangi bir partiye mal etmek doğru değildir. Ezberlerde olan bir ruh hali. Ve bu parti tabanı ya da partili olmakla da ilgili değil.
TEHLİKE LÜMPENLEŞMEDE
Nasıl yani?
Mesele bizim araştırmamızda ‘Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir’ ifadesine katılıyor musunuz diye sorduğumuzda MHP’ye oy vereceklerin yüzde 72’si, AK Parti ve CHP’ye oy vereceklerin ise yüzde 67’si ‘katılıyorum’ demiş. Yine ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ ifadesine katılıyor musunuz diye sorduğumuzda MHP’lilerin yüzde 90’ı, AK Parti’lilerin yüzde 76’sı, CHP’lilerin de yüzde 68’e yakını ‘evet’ demiş. Yani tüm partilerin tabanında bu ruh hali, bu ezber var. Türkiye’de milliyetçilik yükseliyor tespitinin aslı milliyetçiliğin lümpenleşmesidir ki bu daha tehlikelidir.
Neden?
Çünkü duygusal olduğu için manipülasyona, kullanılmaya ve sokağa çıkmaya daha hazırdır. Bunu medya ve siyasi partilerin köpürtmesi, tansiyonu yükseltmesi kolay oluyor. Sinop ve Samsun bunun örnekleridir. Burada yaşanan olayların arkasında fikirsel bir ortaklık yok. Ortak olan milliyetçi lümpenleşme halidir. Ve ikna edilmeleri de zordur. Geçmişte bu tür olaylar da yaşanmıştır. Maraş’ta ‘Camiye bomba atıldı’ söylentisi, 6-7 Eylül olaylarında ‘Selanik’te Atatürk’ün evi bombalandı’ söylentisinin yol açtığı olaylar bu lümpen milliyetçiliğin sonucudur.
BARIŞ İSTEMEYENLER İŞBAŞINDA
Neden şimdi?
Ben bu olayların olmasını Türk sorunu, Türk onuru tartışmalarının bu dönemde ortaya çıkmasını tesadüf değil. Bunlar değişime karşı çıkanların yaptıkları psikolojik bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeni de son bir ay içinde gerek Kürt sorununun çözülmesi ve terörün sona ermesinde gerekse yeni anayasa konusunda AK Parti-BDP yakınlaşmasına bağlıyorum. Ve bu süreç devam ettikçe bu tür provokasyonların da devam edebileceğini düşünüyorum. Bence Sinop ve Samsun’da yaşananlar, ortaya çıkan Türk sorunu tartışmaları da bunun gelişmenin bir sonucu. Bu iki partinin işbirliğinin devamı başka olayların çıkmasına da yol açabilir.
Nasıl bir psikolojik operasyondur Türk sorunu, Türk onuru kavramlarının gündeme gelmesi?
Ben bu kavramın bu dönemde ortaya çıkmasını psikolojik harekat olarak görüyorum. Bu tür kavramlar ve tartışmalar milliyetçi lümpenleşmeye katkı sunuyor. Düzenin eski sahipleri, eski egemenlerinin bilinçli olarak geliştirdikleri jargon ve argümandır. Bunun deşifre edilmesi lazım.
YENİ STRATEJİ İZLİYORLAR
Nasıl edilecek bu?
Bizim gibi demokratlar ve AK Parti, şöyle bir varsayımda bulunuyoruz; vesayet sadece askerlerden ibaret. Vesayet denilen şey bir zihniyet. Aktörlerden bağımsız. Bugün yargının yaptıkları bu vesayetin bir örneği. 3. Yargı Paketi’ne rağmen milletvekilleri serbest bırakılmıyorsa bunu hukukla açıklayamazsınız. Adına Ergenekon, Gladio, derin devlet ne dersek diyelim, bu yapı 2010 yılından itibaren başka bir strateji izliyor. O stratejinin önemli parçası farklı gerekçelerle AK Parti iktidarına ve Başbakan Erdoğan’a karşı olan bir çok muhalif insan ve yapıyı bir hizaya getiriyor. Yani AK Parti ya da Erdoğan karşıtlığı ortak paydasında birleştiriyor. Medyaya baktığımda, yargı kararlarına baktığımda, polisin uygulamalarına baktığımda bunu görüyorum. Bazı miting ve gösteri çabalarına baktığımda bunu görüyorum.
Bu ittifak nasıl bozulabilir?
Bu ittifakın bozulmasının yolu AK Parti’nin daha da demokratlaşması. Temel hak ve özgürlüğü, düşünce ve ifade hürriyetinin sağlanması, TMK gibi yasaların kaldırılması Çünkü yasaklar ve bu yasalar üzerinden oluşan mağduriyetleri bu yapı AK Parti’ye karşı kullanıyor. AK Parti’nin bazı uygulamaları da onları cesatelendiriyor. Mesela 4+4+4 sistemi, mesela dindar gençlik söylemi. Türk sorunu da en son tedavüle sokulan psikolojik hareket söylemi.
Kürtleri Türkiye’de tutan AK Parti’dir
AK Parti ve BDP uzlaşması ne anlama geliyor?
Türkiye’nin gerek Kürt sorununu çözmesinde gerekse yeni anayasa konusunda en önemli imkan bu iki partinin işbirliği.
Neden?
Çünkü bu iki parti, var olan düzene itiraz ederek siyaset yapıyor. AK Parti dindarlar için, BDP Kürtler için de olsa bir değişim talebinin siyasetini savunuyorlar. Bu ittifak Türkiye’nin demokratikleşmesi için de en doğal ittifaktır. AK Parti eğer MHP ya da CHP ile uzlaşarak bir anayasa yapma sürecine gitseydi, bu yeni anayasa değil, düzeni tamir eden bir değişim olurdu. Ama BDP ile işbirliği hem Kürt sorununun çözülmesi hem de anayasa bağlamında olunca kaçınılmaz daha çok reformcu ve değişimci olacaktır. Bu domokratikleşmeye de katkı sağlayacaktır.
PKK VE TERÖR BDP’Yİ ÖNEMSİZLEŞTİRDİ
Neden bu kadar geç oldu AK Parti’nin BDP ile buluşması?
Bunun temel nedeni terör ve PKK. Terör ve PKK’nın varlığı tüm sağduyulu yaklaşımı, siyasal birlikteliği erteliyor. Ne yazık ki Türkiye’de Kürt sorunu terör dışında ele alınmadı. Terör ve PKK, BDP’nin de siyaseten gölgede kalmasına yol açtı. AK Parti bu paradigmayı adım adım kırma sürecinde. Tarihin de zorlamasıyla AK Parti, BDP’yle önemli bir işbirliğine gidiyor. Şunu da ifade etmek lazım ki AK Parti›nin bu yaklaşımı ve varlığı büyük bir şans.
Neden?
Kürtlerin yüzde 50’si AK Parti’ye oy veriyor.. Eğer CHP ve MHP’nin yaptığı gibi AK Parti de Kürtleri terk etseydi ne olurdu? Bütün Kürtlerin oy verdiği parti BDP olsaydı nasıl bir Türkiye konuşuyor olurduk? Bunu herkesin düşünmesi lazım. Bu açıdan AK Parti Kürtleri Türkiye’de tutan, Türkiye’yi bir arada tutan partidir. Bu büyük bir şans ve imkandır. Kürtleri sistemin ve ülkenin içinde tutan parti, ortak yaşama iradesini var eden AK Parti’dir. AK Parti’nin Kürt sorununu çözme, bunu İmralı ile görüşerek ve açık biçimde yapması ve BDP’yi de sürece dahil etmesi sadece Türkiye için değil AK Parti için de büyük bir kırılmadır. Buradan geri dönüş zor.
Bugüne kadar Kürt sorununu neden terörden ayrıştıramadık?
Çünkü sorunu insani değil siyasi okuduk. Şehit cenazesi ve terörü medya ve siyaset öne çıkarınca Kürt sorununu konuşmadık biz uzun süre. Oysa Karadeniz’e de, Ege’ye de, Akdeniz’e de Kürtlerin yaşadığı mağduriyetleri, yoksullukları, yaşanmışlıkları anlatmamız gerekiyor. Diyarbakır’a, Van’a, Hakkari’ye de gidip Türklerin hissettiklerini anlatmamız gerekiyor. Ama bunu siyaset üzerinden değil, günlük hayatımıza dokunan, bizi sınırlayan yönleriyle anlatmamız gerekiyor. Bu açıdan da BDP’lilerin zamanlanması vs. tartışmasını da çok anlamlı bulmuyorum.
İki partinin uzlaştığı anayasa referandumda geçer
AK Parti’nin BDP işbirliği AK Parti oylarını etkiler mi?
Ben zannetmiyorum. AK Parti bu konuda profesyonel. Ki 2009 yılından bu yana çözüm arayışının içinde olmasına rağmen AK Parti oylarında bir değişiklik yok. Siyasal tabanlarındaki lümpenleşme eğilimine rağmen yok. Çünkü Başbakan Erdoğan parti tabanını ikna edebiliyor. Erdoğan’ın son 15-20 gündür milliyetçilik meselesinde verdiği mesaj da kendi tabanına yöneliktir.
İki partinin işbirliği anayasa konusunda ne getirir?
Türkiye’de halk her seçimde bir mesaj vermiştir. Ve her seçimde düzenin değişmesi için oy kullanmıştır. 1950, 1965, 1973, 1983 ve 2002 seçimlerinde böyle olmuştur. 2011 seçimlerinin mesajı da son yıllarda elde edilen ekonomik büyüme, gerileyen askeri vesayet vs.’den sonra bu kazanımların hukukuki alt yapısının da sağlanması talebi yani yeni bir anayasadır. Yeni anayasa bu değişim, büyümenin kalıcı hale gelmesi anlamını taşıyor. Siyasi partiler halkın bu talebini gördükleri için yeni anayasa vaadiyle seçime gittiler. 2012 anayasa konusunda kayıp yıl oldu. Şimdi yeninden 2011 şartlarına döndük.
İki partinin yapacağı ve içinde başkanlık sisteminin olduğu bir anayasa referandumdan geçer mi?
Başkanlık sistemimin içinde olduğu bir anayasa paketi bundan altı ay önceki koşullarla yuzde 100 geçmez derdim. Ben AK Parti’nin başkanlık sistemi konusunda ısrarcı olacağını da düşünmüyorum. Fakat son bir ayda koşullar çok değişti. Kürt sorununun çözüm sürecini içine alan bir anayasa başkanlık sistemi de olsa refarandumda geçebilir. Çünkü Kürt sorununu çözmek Türkiye’nin el freninini boşalatması, her alanda gelişmesi demek.
10 yeşil kartlının 9’u Kürt
Sinop ve Samsun’da olanlar sadece Karadeniz’e mi özgüdür?
Değil. İzmir’de de, Antalya’da da bu tür olaylar olabilir. Çünkü İzmir ya da Antalya’dakiler Türkiye’yi Karadenizlilerden daha az seviyor değil.
Bu olaylardan sonra partilerin birbirilerini suçlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyasi partilerin birbirini suçlamaları yukarıda bahsettiğim milliyetçiliğin lümpeşmesine katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor ne yazık ki.
Son olarak Karadeniz ile Güneydoğu arasında fark var mı?
Karadenizde işsizlik oranı Türkiye ortalamasında belki 1-2 puan yüksek olabilir ama Güneydoğu’da bu oran 5 puana daha fazladır. Türkiye ortamasında işsizlik yüzde 9. Kürtlerde ortalama yüzde 20. Türkiyede Yeşil Kart sahiplerinin yüzde 90’ı Kürt. Güneydoğu’da bazı illerde hanelerin yarısına devlet yardımı olmasa giren gelir sıfır. Kürt sorunu bugüne kadar sadece şehitler ve terör üzerinden anlatıldığı için bunlar görülmüyor. Oysa gerçek bunlar. Kürt sorununun mağduru sadece Kürtler değil. Türklerdir de. Sinoplular da Samsunlular da Kürt sorunundan mağdurdurlar.
Çözümsüzlük Türklere de kaybettiriyor
Kürt sorunu hayatımızı nasıl etkiliyor?
Türkiye’de medya ve siyaset Kürt sorununu şöyle anlatıyor. Kürtler bizim cebimizdekilerden pay istiyor. Değil. Gerçek şu: Refah seviyesini 100 birim kabul edersek. Türkler bunun 60 birimine, Kürtler 20 birimine ulaşmış durumda Kürtlerin eşitlik talebi, Tüklerin 60 biriminden alalım bizimki artsın değil. Kürt sorununun çözülmesi Türklerin de Kürtlerin de 100 birime ulaşmasının yolunun açılması. Eğer Türkler refahtan 100 değil 60 birim alıyorsa bunun nedeni Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Başka bir örnek vereyim…
Buyrun…
Pankart asan öğrencilerin tutuklanmasından dolayı şikayet ediyoruz değil mi?
Evet.
Pankart asan çocuklar hangi yasadan dolayı tutuklu yargılanıyor, ceza alıyor; Terörle Mücadele Kanunu’ndan. Bu kanun niye var? Pankart asan çocukları tutuklayalım diye değil, Kürtlerin haklı taleplerinin önüne rahat geçebilelim diye konulmuş. Yani Kürt sorununun varlığının ürettiği iklim hayatımızın her alanında özgürlüklerimizi, maddi refahımızı feda etmemize yol açtı. Devlet Kürtlerden korkuyor diye Türklerin de özgürlüklerini kısıtladı bugüne kadar. Düşünce ve ifade ifade özgürlüğü bizim önümüzde de engel. Yani Kürt sorununun çözümü cebimizden birşey çıkması değil, tersine rehafta, demokraside daha çok pay almamız yani hayatımızın zenginleşmesi demek. Kürt sorununun çözülmesi özgürlüklerimizin artması demek.
Sorunun çözümü hepimizin hayat standardının yükselmesiyle ilgili. Çözümsüzlük vasata razı olmamız anlamına geliyor. Kürtlerden esirgediğimiz herşey kendi hayatımızdan da feda ettiğimiz her şeydir. Kürtlerın haklarını vermemek, kendi haklarımızdan feragat etmemiz demek.
Ergenekon en çok Karadeniz’de adam devşirmiş
Neden Karadeniz bu kadar öne çıkıyor? Çözüme en çok karşı çıkan bölge olarak da ifade ediliyor?
Ben öyle olduğu kanaatinde değilim. Karadeniz’i diğer bölgelerden farklı kılan özelliği yüksek oranda göç veren bölge olmasıdır. Geride kalanlar ise ağırlıklı olarak daha geleneksel hayat tarzı içinde olanlar. Yani dindarlığın değil, geleneksel değerlere bağlı muhafazakârlığın daha yoğun olduğu bir bölgedir. Karadeniz’i farklı kılan tek nokta geçmişte adına Ergenekon, kontrgerilla, derin devlet adına ne diyeceksek o yapıların bu bölgede daha etkili çalıştıkları ve daha çok insan devşirdikleridir.