Yeni hayatın çok alametleri belirdi

Sade vatandaşın önce Tunus’ta sonra Mısır’da örgütsüz, ortak bir ütopyasız,  siyasi lidersiz bu kalkışmalarının sonuçları itibariyle bir devrim olduğunu kabul etmeliyiz. Bu devrimden çıkarılacak dersler var. Fakat bu dersler bazılarının imalarındaki gibi yalnızca iktidara utangaç laf çakmalar değil. Domino etkisinden söz ederken, o dominolardan birisinin de Türkiye olması hayali de değil.

Bu sade vatandaş devrimlerinin siyasi sonuçlarının nasıl ve ne yönde gelişeceğini henüz bilmiyoruz. O nedenle çıkarılacak asıl dersler bence süreç üzerine.

Özellikle Tunus’taki devrimin daha karakteristik özelliği olan ütopyasız, iddiasız bir muhalefet hareketinin handikaplarını göstermesi bakımından önemli. Mısır’da da benzer bir durum aynı oranda ve ağırlıkta değilse de geçerli. Yirmi ülkede örgütlü olduğu söylenen Müslüman Kardeşler örgütü bile halkın bu kalkışmasını yönetebilir olmaktan uzak. Bazılarının Müslüman Kardeşler’in perde arkasından olayları yönettiği iddiaları bu örgüte hak ettiğinden fazla güç ve rol vehmetmek. Mısır’da en örgütlü güç Müslüman Kardeşler olabilir ama sade vatandaşın hareketi bu örgütü de aştı. Yoksa ne Müslüman Kardeşler ne de başka bir siyasi örgüt bir devrime öncülük etmek ve devrimi yönlendirmek gibi tarihi bir fırsatı taktik manevralara kurban eder.

Mısır ve Tunus devrimlerinden çıkarılacak ikinci ders hayatın, siyasetin ve “haklı” itiraz, başkaldırı ve devrimin, zaman ve mekandan bağımsız olarak çalıştığı, gerçekleşebildiği, var olabildiği bir yeni hayat karşımızdaki.

Yeni hayatın yeni karakteristikleri

WikiLeaks belgeleri ve Felisa Wolf-Simon’un keşfi vesilesiyle de yazmıştım (5 Aralık 2010); içinde bulunduğumuz yeni bir hayatın ritminin, düşünce sistematiğinin artık ne kadar belirleyici ağırlığa ulaştığının göstergesidir olanlar. Felisa Wolf-Simon, arsenik içinde yaşayan ve arseniği DNA ve hücre yapısına katarak yaşayan bir canlı türü keşfetti. Bu keşif bile hayatın var oluşuna ve dengesine dair bildiğimiz her şeyi gözden geçirmemiz gerekliliğini önümüze koyuyor.

İki ay geçmeden Mısır ve Tunus devrimleri patladı. Devrimler, sade vatandaşların yeni iletişim ve örgütlenme araçları ve yöntemleriyle koca diktatörlere hayatı dar edecek boyutlara ulaştı.

Durum bizi bu devrimlerden çıkarılacak üçüncü derse getiriyor. İletişim teknolojileri, medya ve bunların toplumdaki gücü değişti. Bu da iki farklı sonuç doğuruyor: İlki, önceden politik fikrin yaygınlaşması,  örgütlenme hızı ve gücü ile doğrudan bağlantılı iken şimdi fikirler örgütlenme hızından bağımsız olarak çok daha hızlı yayılabiliyor. Toplumun ve bireylerin politik bilgilenmesi ve bilinçlenmesi örgütlenmeden bağımsız olarak olanaklı hale geldi. Diğeri de günlük yaşamı belirleyen milyonlarca minik ya da tekil kararın inanılmaz bir hızla muazzam bir etki yoğunluğuna ulaştığını görüyoruz. Yani eski hayatın bildik karar odakları (parlamento, hükümet, başbakan, bir bakan, bir patron, bir sendika lideri) yerine milyonlarca sade vatandaşın tekil kararları bir nehre, çağlayana, sele dönüşebiliyor.

Dördüncü ders ise bu devrimlerin geleceğinin ne olacağı, İran gibi mi olacaklar türü kaygı dillendirmeleriyle ilgili. Karakteristikleri bildiğimiz hayattan tümüyle farklı yeni hayatta, sonuçların belirleyiciliğini değil süreçlerin belirleyiciliği esas. Eski usul hedeflenen sonuca göre biçimlenen yöntemler yerine, sonuçların ve hayatın belirlenemezliğini kabullenip, süreçlere odaklanmak. Mısır ve Tunus’taki handikap süreçlerin bir siyasi ütopya ve iddia üzerinden değil şimdilik diktatörleri indirmek üzerinden gelişiyor olmasıdır. Ama bu kadarı bile yukarıda sıraladığım dersleri itibariyle devrimdir.

Demokrasi talepler hiyerarşisinde bir satır değil, var oluş talebidir

Dün bir TV programına beraberce katıldığım üniversite hocası, Mısır’daki halkın eğitimsizliğinden ve örgütsüzlüğünden yola çıkarak taleplerinin demokrasi olamayacağı iddiasını dillendiriyor, bu ülkeler İran gibi olabilir diyordu. Bu zihniyet ise Mısır ve Tunus devrimlerinden alınacak beşinci dersi gündeme getiriyor.

Demokrasi talebi yalnızca eğitimlilerin ve belirli bir bilinç seviyesine gelmiş insanların talebi değildir. Bu zihniyet hatası bizim akvaryumun, endişeli modernlerin kendi ülkemize dair de olan argümanlarıdır. Çünkü bu zihniyet kalıbında demokrasi denen şey talep sıralamasında açlık, yoksulluk, işsizlik, ekonomik taleplerden sonra gelen bir taleptir. Yani demokrasi talep hiyerarşisinde mideden sonra gelir. Hata da tam budur. Demokrasi talepler hiyerarşisinde bir madde değil, bir yaşam biçimi, bir var olma talebi ve hakkıdır. Demokrasi talebi siyasi olmaktan çıkıp, insanların varoluşlarına dair bir talep haline dönüşmüştür artık.

Demokrasi ve özgürlük taleplerinin bugünün yeni hayatındaki bu yeni karakterini anlamayıp eski siyasetten bakınca, sol duyarlılık gereği önce yoksulluk dediğinizi sanırken; halka, vatandaşa inançsızlığa savrulursunuz da farkında olmazsınız.

Mısır ve Tunus’ta neler olacak göreceğiz, ama bildiğimiz hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.