Önce solu tanımlamak

İktidar kavgası öyle seviyelere indi, öyle yeni yöntemler, öyle aktörler devreye girdi ki her gün hayretle izliyoruz. Önce Temmuz’da referandum, sonra Ağustos’ta Yüksek Askeri Şura’da yeni komuta heyetinin belirlenmesine kadar geçecek sürede daha kaç kanlı çatışma, daha kaç gizli kayıt ve her türlü yasayı, kuralı, etiği çiğneme hamlesi göreceğiz kim bilir?

Ütopyamızı yitirdik

Ütopya isimli çeşitli yazarların denemelerinden oluşan kitaptaki yazısında, Pınar Kür kendi ütopyasını anlatmaya şöyle başlıyor: “İki saattir makinenin başında oturuyorum. Ütopyamı yazacağım ama yazamıyorum. Çünkü ne yazacağımı bilemiyorum. Yıllardır sürdürdüğüm (ülkenin insanlarının sürdürdüğü) bunaltıcı yaşam, ütopyaları yok mu etti?”

77’de Taksim’deydik, 2010’da da

Otuz iki yıl sonra yasakçı zihniyet nihayet direnişine ara verdi ve 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’ndaydık. Beni en çok etkileyen slogandı: “1977’de Taksim’deydik 2010’da da Taksim’deyiz.” Hâlâ tetikçilerinin adını bilmediğimiz ama organize edenin derin devlet olduğunda hiç birimizin kuşkusu olmayan o lanetli günden sonra, ilk kez marşlarımız, şarkılarımızla oradaydık.

Türkler yabancı düşmanı mı?

Başlık “BBC Araştırması: ABD’ye En Olumsuz Bakan Ülke Türkiye” şeklindeydi ve haber devam ediyordu: ABD’ye dünyada en olumsuz bakan ülkenin Türkiye olduğu belirlendi.BBC dünya servisinin 28 ülkede yaptırdığı uluslararası ankete göre, Obama faktörüne rağmen Türkiye’de ABD hakkında olumsuz düşünenlerin oranının yüzde 70’e ulaşıyor. … Anket, Türkiye’de halkın hiçbir ülke konusunda çok olumlu görüşleri olmadığını da… Okumaya Devam Et

‘Dur kardeşim’ diyecek bir otorite lazım değil mi Türkiye’de?

Sık sık ne kadar sürrealist bir ülkede yaşadığımızı hatırlıyorum. Özellikle siyasete ve medyaya bakıldığında yaşanan sürrealizmi hatırlatacak ne kadar örnek var önümüzde. Ama bu sürrealist durum aynı zamanda gerçekliğin de ta kendisi.  Şu birkaç günde gündeme düşen üç haberi alt alta getirelim, aklımıza gelen soruları soralım ve sonra ülkede süren gerilimin, çatışmanın ne olduğunu, niçin… Okumaya Devam Et

Kimlik ve Yeni Paradigma

Kimlik meselesiyle ilgili düşünmenin ve çözüm aramanın iki tuzağı var. Birincisi bireyleri tek bir kimlik üzerinden tanımlamaya kalkışmak. Yani bireyi sadece kimlikten ibaret sanmak ve meseleyi yalnızca o kimlik üzerinden düşünmek. Halbuki günümüzün bireyini tek bir kimlikle sınırlamak müthiş bir yanılgı. Günümüz bireyi çok kimlikli.

Anayasal vatandaşlık ve kimlik meseleleri üzerine (2)

Bir önceki yazıda anayasal vatandaşlık ve kimlik meseleleri içinde vatandaşlığın olmazsa olmaz beş unsuru üzerine bir düşünce eksersizi yapmıştım. Özetlersek, anayasal vatandaşlığın beş unsuru olarak şunları not etmiştim: 1) Herkes kimliğini kendi seçebilir. 2) Herkes seçtiği kimliğini, gerektirdiğini düşündüğü gibi yaşayabilir.  3) Herkes seçmek gibi bir kimlikten vazgeçmek hakkına da sahiptir. 4) Kimse seçtiği kimliğinden… Okumaya Devam Et

Anayasal vatandaşlık ve kimlik meseleleri üzerine (1)

Anayasa değişikliği veya yeni anayasa meseleleri içinde Kürt meselesi çözümü nedeniyle de yapıcı önerileri tartışmak gerekiyor. Önerilen değişiklik paketiyle sınırlı olmaksızın yeni öneriler geliştirmek ve bunların da hayata geçirilmesini talep etmek gerekiyor. Yine değişiklik paketi etrafında pozisyon alışlara ve kutuplaşma ruhuna teslim olmadan tartışmaları zenginleştirmek gerekiyor. Bu bakış açısı ve yarar umuduyla bu kez anayasal… Okumaya Devam Et

Değişiklik paketi tartışmaları üzerine

(Bu yazı T24.com.tr de 5-6-7 Nisan tarihlerinde yazı dizisi olarak yayımlanmıştır) Önce özetleyelim: Anayasa değişiklik paketinde 29 maddeyi üçe ayırmak mümkün. Birinci gruptaki maddeler neredeyse üzerinde tüm kamuoyunun olumlu mutabakatı olanlar: Kadınlar, engelliler, çocuklar ve yaşlılar için pozitif ayrımcılık, kişisel verilerin korunması; yurt dışına çıkış yasağını sadece mahkemelerin koyabilmesi;  iyi bakım hakkının bir çocuk hakkı… Okumaya Devam Et