Yerinden yönetim mi özerklik mi?

Nedense sorunları konuşmaya ve tartışmaya tersten başlıyoruz. Bu tartışma tarzı nedeniyle de politikaları ve kavramları hak ettiği biçimde konuşamadığımız için içlerini boşaltıyor, anlamları dışına götürüyoruz. Üstüne kutuplaşma nedeniyle, bu tersinden tartışılmakta olan mesele ve kavramlara dair pozisyon alışlar ve pozisyonuna aşık oluşlar başlıyor. 

Bazı durumlarda kutuplaşma kaçınılmazdır

Yaşanmakta olan siyasal kutuplaşma meselesini ne kadar önemsediğimi okur da biliyor. Ağırlıklı olarak dikkat çekmek istediğim, ötekileştirici, çatışmacı ve giderek önce manevi şiddete sonra da şiddete meyleden siyasal ve toplumsal psikoloji. Yaşanan siyasal kutuplaşma Ak Parti yandaşlığı ve karşıtlığı eksenine dönüşmüş ve bu eksene sıkışmış halde. 

Bir partiye mi, düzene mi muhalifsiniz?

Son yıllarda sıkça konuştuğumuz kavramlardan birisi ülke siyasetinde muhalefet boşluğu olduğu. Geçen hafta bir televizyon kanalı da gelip, aynı soruyu sorduğunda ben de karşı soru sordum: Muhalefetten kastınız ne? Neye muhalif olmayı konuşuyoruz? Muhalif olmanın günümüzde iki anlamı var, düzene muhalefet ile iktidar partisine muhalefet. Bu ikisi bir birine karışmış durumda.

Dip dalga mı kışkırtma mı?

İnegöl ve Hatay olayları sonrası manşetler yine bildik: “oyuna gelmeyelim” vb. Kim yazıyor bunları, bir gün önce karşı görüşte olanı, kimliği farklı olanı hain diye damgalayanlar. Ekranlar da “ne oluyor bize” başlıklı tartışma programları. Konuşmacıları kimler, bir gün önce tükürükleri kameralara gelecek kadar bağrışanlar. 

Referanduma giderken durum analizi

Anayasa değişiklik paketinin içeriği üzerine uzmanlarından, siyasetçilerden ve köşelerden yeterince şey okuyoruz. Bu yazıda referandumun siyaset tarafına bakmak istiyorum ben. Var olan siyasi aktörler, partiler ve sivil toplum örgütleri neredeyse “evet” – “hayır” cepheleri şeklinde ikiye ayrılmış durumdalar. Partiler üzerinden bakıldığında, partiler de “evetçiler”, “hayırcılar” ve “boykotçular” olarak üçe ayrılmış durumda.

Parayla saadet olmazmış

Haber şöyle: “Araştırma şirketi Gallup, 2005-2009 yıllarında 155 ülkede yaptığı mutluluk araştırmasını açıkladı: En mesutlar Danimarka’da, en bedbahtlar Togo’da, Türkiye yüzde 13 ‘memnuniyet’le 103’üncü… Araştırma ‘iyi hissetmenin’ iki boyutu göz önüne alınarak yapıldı.

Yeni bir anlam dünyası olarak ‘Türkiye fikri’

Deniz Ülke Arıboğan geçenlerde Akşam gazetesindeki köşesinde, Carol Negro’nun American Thinker’da yazdığı ‘Amerika’nın Sırrı’ yazısından esinlenerek “Türkiye bir fikirdir” başlıklı bir yazı yayınladı. Bu yazıyı biraz temenni biraz umut ama günün siyasi gerçeklerine de uymayan, çokça da ilham verici bir gelecek vaat eden bir ülke tanımı olarak okudum ben.

Kürtler ne istemiyor? (2)

Son iki yazıdır somut verilere dayalı olarak Kürt meselesine dair bazı yaklaşımların neden olamayacağının altını çizmeye çalışıyorum. Örneğin son seçimin sonuçları üzerinden Kürtler’in var olan siyasi aktörler içinde de temsilcilerinin var olduğunun altını çizdim. Yani Başbakan’ın BDP’yi muhatap alıp almaması üzerine dönen tartışmaların ne kadar anlamsız ve siyaseten de yanlış olduğu rakamlarla da anlaşılıyordu. Kürt… Okumaya Devam Et

Kürtler ne istemiyor?

Kürt meselemiz üzerine sıkça dile getirilen şeylerden birisi, “Kürtler ne istiyor?” sorusu. Genellikle de peşinden ekleniyor: ”bunca yıldır, somut olarak ne istediklerini söyleyen yok” ya da “ben duymadım” türü cevaplar. Geçen yazıda rakamlarla göstermiştim ki, Kürtler’in var olan aktörler içinde siyasi temsilcileri vardır. Önemli olan bu aktörlerin siyaset zemininde konuşma, müzakere, ikna ve uzlaşma süreçlerini… Okumaya Devam Et

Yarayı iyileştirmek yerine kol kesmek

Her meselemizi konuşurken genellikle bilgilerden değil kendi sanılarımızdan, varsayımlarımızdan hareket ediyoruz. Son birkaç gündür Kürt meselesi etrafındaki tartışmalara bakınca bazı somut bulgularımızı hatırlatmak gereği hissediyorum. Birinci değinmek istediğim “Kürtler ne istiyor” sorusu. Kürtlerin veya toplumun herhangi bir kesiminin ne istediğini bilmenin yolu sezgiler, varsayımlar olamaz.