Yönetilememiş ülke, arayan seçmen

AKP’nin doğuşu ve yükselişi üzerine önceki yazıdan devam edelim. Benim okurun dikkatini çekmeye çalıştığım nokta AKP ne tesadüfen ne 28 Şubat post modern müdahale nedeniyle ne de uluslar arası büyük komplolar sonucu iktidar olduğu.  AKP 12 Eylül askeri darbe sonrası değişen ülkede ya da 1989 Berlin duvarı yıkılışı sonrası değişen dünyada bir sürecin sonucu olarak… Okumaya Devam Et

AKP 28 Şubat ürünü mü?

28 Şubat yıldönümü, darbe soruşturmalarıyla çakışınca köşe yazarlarında ve ekran yorumcularında sıkça şunu duyduk: “Asker 28 Şubat post modern darbeyle Ak Parti’nin doğuşuna vesile oldu. Zaten 27 Nisan e-muhtırasıyla da 22 Temmuz oyunun patlamasına neden olmuştu. Recep Tayyip Erdoğan’ı Belediye Başkanlığından alıp hapse atarlarken de bir liderin doğuşuna neden olundu. Türk halkı da mağduru sever…. Okumaya Devam Et

Duygular

“Duygularıyla hareket ediyor” demeyi hep bir küçümseme ifadesiyle kullanırız. “Duygusal olmak” sözü genellikle irrasyonel davranmayı ima eder günlük dilimizde. Sanayi toplumu sosyolojisinde ve hatta tüm biliminde de duygu hep ihmal edilmiştir. Çünkü duygular somut neden sonuç ilişkisi içinde tanımlanabilir şeyler değildir. Bu nedenle bilimsellik duyguları kapsamazdı. Duygu genellikle alt kültürün, eğitimsizliğin, bilgisizliğin yerine irrasyonel davranışların… Okumaya Devam Et

GLADYATÖRLER

Antik Roma’da gladyatörler, seyircileri eğlendirmek için ölümüne kavga eden savaşçılardı. Dövüşçüler genellikle savaşlarda satın alınmış, ele geçirilmiş ve mahkûm edilmiş köleler arasından seçilirdi. Gladyatörler çok çeşitli gruplardan geliyordu. Genellikle erkek olmalarına rağmen kadın gladyatörler de vardı. Bazen herhangi bir vatandaşın da gönüllü olarak gladyatör olduğu görülebiliyordu.

Ey hukuk, nerdesin?

Son haftanın savcılar , hükümet ve yüksek yargı kurumları arasındaki gerginlik herhalde ülkede nasıl bir kutuplaşma yaşandığını hala anlamayanlara belanın ne olduğunu, hangi riskleri taşıdığını gösterdiğini ummak istiyorum. Ummak istiyorum çünkü kutuplaşma belasını anlamadıkça çözüm de üretemeyeceğimize inanıyorum.

At, avrat, ille de silah

İçişleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 596.495 kişinin silah taşıma, 475.542 kişinin de bulundurma ruhsatı var. İçişleri Bakanlığı’nın resmi kayıtlarına göre Türkiye’de her 65 kişiden biri silahlı. Bu rakamların çok çok üstünde sayıda kişide de ruhsatsız silah var. Ateşli silahların % 80’i her an (belde, el altında, torpidoda, yastık altında ve çekmecede) kullanılabilir durumda. Umut Vakfı tahminlerine… Okumaya Devam Et

En Büyük Türkiye

Demokratik açılım meselesi tartışılmaya başlandığından bu yana yayınlanan kamuoyu araştırmalarının neredeyse tümünde halkın çoğunluğunun açılıma karşı olduğu söylendi. Araştırmaların doğruluğu yanlışlığı meselesine girmeden bu eğilim beni hep düşündürdü. Neden bir toplum 25 yıldır süren iç çatışma ortamının sona erdirilmesini ne pahasına olursa olsun istemiyor olsun? Neden bir toplum kendi evlatlarının ölümüne yol açan ortamın devamından… Okumaya Devam Et

Evrensel düşünmeden sol olmak

Sol bir siyaset üzerine tartışmalar sürerken perşembe günü kaldığımızdan yerden devam edelim. Bizdeki sol siyaset arayışlarının bir başka temel eksikliğini meseleye içeriden bakmak olarak görüyorum ben. Konu üzerine düşünenlerin, yazıp çizenlerin önemli bir bölümü yalnızca iç dinamikleri ve iç siyasi gelişmeleri dikkate alıyorlar. Bu eksik bakışın iki yönü var: Birincisi olan bitenleri yalnızca iç dinamikler… Okumaya Devam Et

Halktan kopmuşlar meğer

Haberin farklı gazetelerdeki cümlelerinden bir kaçı şöyle: “CHP’nin önde gelen ismi Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sol sokağı göremedi. Ya tatile gittik, ya sıcak evimizde oturduk” eleştirisi yine ’sol’da yankı buldu. CHP’li ve CHP tabanlı solcular bu çıkışa hak verirken, sıkıntının parti yönetiminde olduğu görüşünde birleştiler.”

Gönüller kırık

Hafta sonu Helsinki Yurttaşlar Derneğinin düzenlediği ”Demokratikleşme sürecinde siyasi ve toplumsal barışın inşası” panel ve atölye çalışmalarında Diyarbakır’dan gelen bir doktor Kürt meselesinin çözümü tartışmalarının ilerlediği bir noktada adeta isyan ederek şöyle bir şey söyledi: “Vazgeçtik işinizden, aşınızdan, paranızdan, bize onurumuzu geri verin yeter.”