Son iki yazıdır somut verilere dayalı olarak Kürt meselesine dair bazı yaklaşımların neden olamayacağının altını çizmeye çalışıyorum. Örneğin son seçimin sonuçları üzerinden Kürtler’in var olan siyasi aktörler içinde de temsilcilerinin var olduğunun altını çizdim. Yani Başbakan’ın BDP’yi muhatap alıp almaması üzerine dönen tartışmaların ne kadar anlamsız ve siyaseten de yanlış olduğu rakamlarla da anlaşılıyordu. Kürt… Okumaya Devam Et
Kürtler ne istemiyor?
Kürt meselemiz üzerine sıkça dile getirilen şeylerden birisi, “Kürtler ne istiyor?” sorusu. Genellikle de peşinden ekleniyor: ”bunca yıldır, somut olarak ne istediklerini söyleyen yok” ya da “ben duymadım” türü cevaplar. Geçen yazıda rakamlarla göstermiştim ki, Kürtler’in var olan aktörler içinde siyasi temsilcileri vardır. Önemli olan bu aktörlerin siyaset zemininde konuşma, müzakere, ikna ve uzlaşma süreçlerini… Okumaya Devam Et
Yarayı iyileştirmek yerine kol kesmek
Her meselemizi konuşurken genellikle bilgilerden değil kendi sanılarımızdan, varsayımlarımızdan hareket ediyoruz. Son birkaç gündür Kürt meselesi etrafındaki tartışmalara bakınca bazı somut bulgularımızı hatırlatmak gereği hissediyorum. Birinci değinmek istediğim “Kürtler ne istiyor” sorusu. Kürtlerin veya toplumun herhangi bir kesiminin ne istediğini bilmenin yolu sezgiler, varsayımlar olamaz.
Siyasi aktörlerin çatışma eksenleri
Olan biteni anlamaya ve siyaseti analiz etmeye çalışırken genellikle sade vatandaş üzerinden baksam da bu kez siyasi aktörler üzerinden bakmaya çalışacağım. Hele de bu yazıyı kritik Anayasa Mahkemesi kararı öncesi yazınca, bu yaklaşım zorunlu gibi geliyor bana.
Küçük, sade, normal şeyler…
Küçük, sade, normal şeyleri unuttuk. Hayatlarımız hep bir yıldızın parladığı anı beklemekle geçiyor. Büyük aşkı, büyük piyangoyu, bir işte fark edilip genel müdür olmayı, bir yazıda keşfedilip medya şöhreti olmayı… Spor yapacaksak illa yamaç paraşütü, öyle yürüyüş falan kesmiyor bizi. Aşksa, illa dünyanın en büyük hikâyesini yazmalıyız. Günlük dertlerimize dair de ülke hayatına dair de… Okumaya Devam Et
Son çıkıştan önce bir çıkış daha var
Son bir aydır, dış politikadaki gelişmeler ve gerilimler, artık tamamen hukuk kuralları dışına çıkıp siyasallaşmış yargı kararları ve şimdi de PKK’nın şehirlerde ve siviller de dahil saldırılarıyla başka bir evreye geçmiş Kürt meselesi ve terör meselesi…
Yeniden başlamak
İster kutuplaşma üzerinden bakalım, ister terör meselesi üzerinden bakalım, temel soru şu: Böyle bir ülke hayatı (giderek de bireysel hayatları esir almaya başlayan) sürdürülebilir mi? Sürdürmeli miyiz?
Kim kazandı kim kaybetti
Açılım meselesinde gele gele nereye geldik? Geçen haftalarda yaşanan Tokat ve DTP’nin kapatılması olaylarından sonra bu muhasebeyi her halde liderlerden Başbakana kadar tüm siyasiler yapıyordur. Biz sade yurttaşlara da aktörlerin, Kürt sorununun çözümü yolunda daha doğru işler yapmalarını ummaktan ve çözümsüzlüğün getireceği belalardan uzak olmayı dilemekten başka bir şey kalmıyor.
Kutuplaşma, ötekileştirme ve manevi şiddet
Son günlerde yoğun tartışmaları olan “Mavi Marmara’ya İsrail baskını” ve “dış politikada eksen kayması” meseleleri üzerine bir anket yapsak, sonuçlarının ne olacağını merak ediyor musunuz?
Siyasette ve Toplumda Kutuplaşma – Yazı Dizisi
Son söz olarak şunu söylemeliyiz ki, kutup dediklerimiz de sonuçta aynı bütünün, aynı toplumun parçaları, kesimleri, kümeleri ve yurttaşlarıdır. Ortak kadere olan inancımızın ve ortak geleceğe olan umudumuzun diriliği ve heyecanı bu sorunu aşmamız yolunda başlangıç noktamızdır. Yani ötekileştirdiklerimiz ve karşı kutupta olduğunu varsaydıklarımız aynı zamanda kader ortaklarımızdır. yazı dizisinin tamamı için www.konda.com.tr