Son yıllarda kendi mensuplarınca da “medyanın değişeceği veya değişmekte olduğu” üzerine sıkça kelam duyuyor, okuyoruz. Öte yandan da esas olarak değişen bir şey yok. Meslek erbabı birbirinin baskı ve satış rakamlarına bile güvenmiyor, bu rakamlar üzerine rivayetler uçuşuyorsa hala, okur nasıl güvensin ki! Yazmıştım, tekrarlayayım, her on okurdan sekizi gazetelerde okuduğu, her on izleyiciden yedisi… Okumaya Devam Et
Herkesin tarihi kendine göre
Diyarbakır Saraykapı’da toprak altından insan kemikleri çıkıyor hergün. Haberlere göre hem kar yağışı nedeniyle hem de işçilerin psikolojileri bozulduğu için kazıya ara verilmiş. Markar Esayan soruyor: “Acaba o cesetler kimin? Stres var. Kürtlerin mi? Kürtlerin ise hangi Kürtlerin? 1990’larda ölenlerin mi, 1980’lerde ölenlerin mi, 1920’lerde ölenlerin mi? Maazallah, 1915’te en büyük katliamın yapıldığı yer olduğuna… Okumaya Devam Et
İki dava, iki yanlış savunma hattı
Geçen hafta iki önemli davada yeni bir aşamaya geçildi: Hrant Dink davası ve KCK davası. İki davada da gelinen aşamasında ve bu davalar etrafında oluşan süreçte kırılmalar yaşandı. Bu kırılmaların ikisi de dava süreçlerinin kendi iç dinamiklerinde gizliydi bana kalırsa. O kırılmalar bence şu: İki dava da devletin demokratikleşmesi, toplumun demokrat zihniyete doğru dönüşümü için… Okumaya Devam Et
Demokrasi kültürü nerede yeşerir?
Pazartesi yazım demokrasinin tanımı üzerineydi. Demokrasinin dört unsurunu saymıştım: 1.Yalnızca siyasi olarak değil, toplumsal, kültürel, ekonomik olarak da kendin olarak varolma talebi. 2.Kendine ve ülkeye dair kararlara ve süreçlere katılım. 3.Kendine ve ülkeye dair kararlara, gerekçelere, bilgilere ulaşabilme, edinebilme, bilebilme hakkı. 4.Kendine ve ülkeye dair kararları, süreçleri denetleyebilme. Yazımı okuyan karım dedi ki, “tanım bu… Okumaya Devam Et
Demokrasi denilen
Bu topraklarda demokrasi hep bir hoş seda oldu. Çünkü demokrasi tanımı seçimlerin yapılıyor olmasını merkeze aldı hep. Ve hatta seçimler demokrasi için yeterli görüldü. Son yıllarda demokrasi ve askeri vesayet bir eksenin iki ucu gibi algılandı. Şimdi de askeri vesayetin geriletilmesi de ileri demokrasi için yeterli görülüyor. Nedir demokrasi? Demokrasi “var olma” meselesidir. Herkesin kendi… Okumaya Devam Et
İş dünyası değişimi kendi hayatından ibaret görüyor
İş dünyası ve yöneticiler henüz tam olarak ne muhafazakâr modernleri ne de muhafazakârlığı tam anlayabildiler. Çünkü muhafazakârlığı anlama çabalarını doğuran dürtü, müşteriyi tanımak çabasından değil, ülkedeki politik gerilimin kendi işlerine ne kadar yansıyacağını anlama çabasından. En azından benim gözlemim bu yönde. O yüzden de kısa yoldan, popüler ve spekteküler bir dilden anlamaya çalışıyorlar. Son otuz… Okumaya Devam Et
Muhafazakâr modernler ve Borusan vakası
Borusan’ın türbanlılara dair gafı ve özürü meselesini vaka analizi olarak kullanarak ardındaki zihin haritasını anlamaya ve analiz etmeye devam edelim. Önceki yazıda gerek müşteri gerek seçmen olarak birey tanımındaki değişim ve tüketici olarak birey gruplama, kümelemelerindeki değişim ve bu değişimleri anlamaktan doğan yanlış tanımlamalara değinmiştik. Sanayi toplumu sosyolojisiyle ayrıştırarak, kategorize ederek bireyi ve tüketiciyi tanımlama,… Okumaya Devam Et
Müşteri yalnızca satınalabilen midir?
Önce reyting tartışmaları sonra da Borusan’ın türbanlılara dair gafı ve özürü meselesi bir kez daha yaygın bir zihni hatayı ortaya çıkardı. Sizlere “bu iki olayı birbirine bağlayan ortak yön ne ki?” sorusunu sordurtabilir muhtemelen. Ya da “toplam kalite” ile “tam demokrasi” kavramlarının ardındaki benzer zihin haritasının ne olduğunu. Öyle ya bu tartışma taraflarının ve kavramlarının… Okumaya Devam Et
Boğaz dokuz boğumdur, boğa boğa söyler
Uludere faciasından sonra iktidarıyla, muhalefetiyle, Kürtleri temsil ettiğini iddia edenleriyle ve medyanın önemli bir kesiminin olayı tartışırken kullandığı dile inanamıyorum. Tamam, partiler ve o partilerin yandaşları arasında siyasi rekabet olur, olmalıdır da ama siyasi rekabetin dili bu mudur? Hele siyasi rekabete konu olan şey Kürt meselesi ise bu kadar mı aymazlık olur?
Ruhumuzla bedenimiz ayrışıyor
“Ruhla bedenin ayrılması için ille ölmek gerekmez. İnsan yaşarken de ruhuyla bedeni birbirinden ayrılabilir. Ama asıl sorulması gereken soru, ruhla bedenin ölmeden birbirinden ayrılmasının mümkün olup olmadığı değil, bu ikisinin nasıl olup da tekrar birleşebildiğidir.” Böyle diyor Ayfer Tunç’un “Yeşil peri gecesi” romanındaki kahramanı. “Nasıl olduğunu bilmiyorum. Ama oluyor. Bir şey oluyor. Ruhla beden birbirinden… Okumaya Devam Et