Son yıllarda sıkça konuştuğumuz kavramlardan birisi ülke siyasetinde muhalefet boşluğu olduğu. Geçen hafta bir televizyon kanalı da gelip, aynı soruyu sorduğunda ben de karşı soru sordum: Muhalefetten kastınız ne? Neye muhalif olmayı konuşuyoruz? Muhalif olmanın günümüzde iki anlamı var, düzene muhalefet ile iktidar partisine muhalefet. Bu ikisi bir birine karışmış durumda.
Tarih Arşivleri → Temmuz 2010
Dip dalga mı kışkırtma mı?
İnegöl ve Hatay olayları sonrası manşetler yine bildik: “oyuna gelmeyelim” vb. Kim yazıyor bunları, bir gün önce karşı görüşte olanı, kimliği farklı olanı hain diye damgalayanlar. Ekranlar da “ne oluyor bize” başlıklı tartışma programları. Konuşmacıları kimler, bir gün önce tükürükleri kameralara gelecek kadar bağrışanlar.
Referanduma giderken durum analizi
Anayasa değişiklik paketinin içeriği üzerine uzmanlarından, siyasetçilerden ve köşelerden yeterince şey okuyoruz. Bu yazıda referandumun siyaset tarafına bakmak istiyorum ben. Var olan siyasi aktörler, partiler ve sivil toplum örgütleri neredeyse “evet” – “hayır” cepheleri şeklinde ikiye ayrılmış durumdalar. Partiler üzerinden bakıldığında, partiler de “evetçiler”, “hayırcılar” ve “boykotçular” olarak üçe ayrılmış durumda.
Parayla saadet olmazmış
Haber şöyle: “Araştırma şirketi Gallup, 2005-2009 yıllarında 155 ülkede yaptığı mutluluk araştırmasını açıkladı: En mesutlar Danimarka’da, en bedbahtlar Togo’da, Türkiye yüzde 13 ‘memnuniyet’le 103’üncü… Araştırma ‘iyi hissetmenin’ iki boyutu göz önüne alınarak yapıldı.
Yeni bir anlam dünyası olarak ‘Türkiye fikri’
Deniz Ülke Arıboğan geçenlerde Akşam gazetesindeki köşesinde, Carol Negro’nun American Thinker’da yazdığı ‘Amerika’nın Sırrı’ yazısından esinlenerek “Türkiye bir fikirdir” başlıklı bir yazı yayınladı. Bu yazıyı biraz temenni biraz umut ama günün siyasi gerçeklerine de uymayan, çokça da ilham verici bir gelecek vaat eden bir ülke tanımı olarak okudum ben.
Kürtler ne istemiyor? (2)
Son iki yazıdır somut verilere dayalı olarak Kürt meselesine dair bazı yaklaşımların neden olamayacağının altını çizmeye çalışıyorum. Örneğin son seçimin sonuçları üzerinden Kürtler’in var olan siyasi aktörler içinde de temsilcilerinin var olduğunun altını çizdim. Yani Başbakan’ın BDP’yi muhatap alıp almaması üzerine dönen tartışmaların ne kadar anlamsız ve siyaseten de yanlış olduğu rakamlarla da anlaşılıyordu. Kürt… Okumaya Devam Et
Kürtler ne istemiyor?
Kürt meselemiz üzerine sıkça dile getirilen şeylerden birisi, “Kürtler ne istiyor?” sorusu. Genellikle de peşinden ekleniyor: ”bunca yıldır, somut olarak ne istediklerini söyleyen yok” ya da “ben duymadım” türü cevaplar. Geçen yazıda rakamlarla göstermiştim ki, Kürtler’in var olan aktörler içinde siyasi temsilcileri vardır. Önemli olan bu aktörlerin siyaset zemininde konuşma, müzakere, ikna ve uzlaşma süreçlerini… Okumaya Devam Et
Yarayı iyileştirmek yerine kol kesmek
Her meselemizi konuşurken genellikle bilgilerden değil kendi sanılarımızdan, varsayımlarımızdan hareket ediyoruz. Son birkaç gündür Kürt meselesi etrafındaki tartışmalara bakınca bazı somut bulgularımızı hatırlatmak gereği hissediyorum. Birinci değinmek istediğim “Kürtler ne istiyor” sorusu. Kürtlerin veya toplumun herhangi bir kesiminin ne istediğini bilmenin yolu sezgiler, varsayımlar olamaz.
Siyasi aktörlerin çatışma eksenleri
Olan biteni anlamaya ve siyaseti analiz etmeye çalışırken genellikle sade vatandaş üzerinden baksam da bu kez siyasi aktörler üzerinden bakmaya çalışacağım. Hele de bu yazıyı kritik Anayasa Mahkemesi kararı öncesi yazınca, bu yaklaşım zorunlu gibi geliyor bana.
Küçük, sade, normal şeyler…
Küçük, sade, normal şeyleri unuttuk. Hayatlarımız hep bir yıldızın parladığı anı beklemekle geçiyor. Büyük aşkı, büyük piyangoyu, bir işte fark edilip genel müdür olmayı, bir yazıda keşfedilip medya şöhreti olmayı… Spor yapacaksak illa yamaç paraşütü, öyle yürüyüş falan kesmiyor bizi. Aşksa, illa dünyanın en büyük hikâyesini yazmalıyız. Günlük dertlerimize dair de ülke hayatına dair de… Okumaya Devam Et