Sorunları genel bir çerçeveden soyutlayarak bakmaya çalışırsak bazen kendimizi de boşa çıkaran noktalara varıyoruz. Örneğin Kürt sorununu ülkenin genel demokratikleşme ya da toplumsal dönüşüm sorunlarından ve tarihi perspektifinden ayırarak, adeta uzay boşluğunda bir sorun olarak bakıp konuştuğumuzda da aynı yanılgıyı sıkça görüyoruz.
Kürt sorununu tanımlamak – 4
Kimin sorunu var? Birkaç gün önce, bir milletvekili dostumuz ile sohbet ederken, “Kürt sorunu kimin sorunu?” diye sorup ekledi “bu sorunu kim yarattı ise çözsün”. Eğer milletvekili seviyesinde bile bu noktadan konuşmaya başlama ihtiyacı varsa -ki var görünüyor-, gerçekten de buradan başlamalıyız belki de.
Kürt sorununu tanımlamak – 3
Sorunun dinamikleri de değişiyor… Bizim devlet ve yönetim düzenimizin en önemli zaafı herhangi bir meseleye tepki vermekteki dehşet yavaşlığı ve tembelliği bana göre. Sistem öncelikle herhangi bir meseleyi algılamakta oldukça yavaş çalışıyor. Eğer doğrudan devletin kendi varlığını sorgulayan, kendi egemenlik alanı ve zihniyetinden kaynaklanan bir mesele ise otomatik bir refleks devreye giriyor. Devlet kendini koruma,… Okumaya Devam Et
Kürt sorununu tanımlamak – 2
Bu yönetim düzeniyle nereye kadar? Çok önemsediğim ve sık sık yazarak dikkat çekmeye çalıştığım konulardan birisi yaşadığımız dönemin sanayi toplumu üzerine gelişmiş biliminin, teorilerinin, modellerinin değişmekte olduğu. Çünkü bu teori ve modeller günümüzün hızlanan gündelik hayat ritmini, karmaşıklığı, belirsizlik ve bilinmezlik halini, çok boyutlu-çok aktörlü-çok eksenli meselelerini açıklanmaya yetmiyor. Bilimin bizatihi kendisi de değişiyor.
Kürt sorununu tanımlamak – 1
Kürt sorunu üzerine bu gök kubbe altında söylenmemiş bir söz kalmadı belki de. Fakat sorunu sade kelimelerle tanımlamaya çalıştığımızda hepimizde ciddi bir kafa karışıklığı olduğu ortaya çıkıyor. Bu durumun en belirgin göstergesi, hükümetin çözüm için niyet beyanı üzerine alevlenen ve sürmekte olan son iki ayın tartışmalarının içeriği ve dili. Sorunun çözümü için sürecin adı üzerine… Okumaya Devam Et
Uzlaşalım da, nasıl uzlaşacağız?
Köşe yazma fırsatı bulunca ya da kendimize biçtiğimiz değer arttıkça önemli ve büyük laflar etmek zorunluluğu varmış ya da okur veya karşımızdaki bunu beklermiş gibi davranıyoruz nedense. Hayat ustam Tarhan Erdem’den öğrendiğim önemli şeylerden birisi, bazen düşünülen meseleyi sade tanımlarla anlamaya çalışmak.
Türkiye büyük ama…
Ülke kurulurken temel iki hedefi vardı: Kalkınma ve modernizasyon. Özellikle son 50 yıldır, çok partili sisteme geçeli beri kimi partiler kalkınmayı, kimileri de modernleşmeyi sahiplendi. Bu durum halen de sürüyor. Fakat kalkınmayı öne koyanlar meseleyi yalnızca büyüme fetişizmine çevirdi. Maalesef büyürken kalkınmanın sürdürülebilirliği, gelir dağılımı ve çevre sorunları hiç dikkate alınmadı.
Her meseleyi felakete çevirmeyi başarmak
Bu yazıyı yazmaya oturduğum saatte selden dolayı ölenlerin sayısı otuza ulaşmıştı. Tüm ekranlarda yerel yetkililer ve uzmanlar konuşuyor: Uzmanlara göre, çarpık yapılaşma, toprağın suyu emme özelliğinin betonlaşma nedeniyle yok olması, yeterli tedbirlerin alınmamış olması, vb. Yetkililere göre ise yüzyılın yağışı gerçekleşti böyle oldu. Bence en çarpıcı iki saptama ise şunlardı ve meselenin tam da gerçek… Okumaya Devam Et
Fark etmeden Bostwanalaşmak
Ölçülebilen ve kıyas olanağı sağlayan hemen her veri ve tablo gösteriyor ki, Doğu ve Güney Doğu ülkenin en geri kalmış bölgeleridir. Üstelik tarihsel bir olgu olan bu gerçeklik, en azından 20 yıldır mesele üzerine gök kubbe altında konuşulmamış, tartışılmamış ve vaat edilmemiş hiçbir şey kalmamış olmakla beraber, hala da iyiye değil kötüye doğru gitmektedir.
Yoksunlar ve yoksullar
Her 100 Kürt yurttaşımızın 16’sı okuma yazma bilmiyor; 35’inin babası, 68’inin annesi de….* Her 100 Kürt yurttaşımızın 8’i diploması olmadığı halde okuma yazma öğrenmiş; 16’sının babası, 11’inin annesi de….