Mahalle ve selam mesafesi

Ben ülkenin en önemli dertlerinden birisinin yönetim meselesi olduğunu düşünenlerdenim. Bugünkü yönetim düzenimiz gerek zihniyet dünyasıyla gerekse de il-ilçe-mahalle-köy diye giden bölümleme ve organizasyonuyla bugüne yetmediği gibi, ilerleme ve değişimin önündeki en önemli engellerden birisidir. 

Bugün nüfusun yüzde 24’ü 40.974 köyde yaşıyor. Buna karşılık nüfusun yüzde 33’ü 69 il merkezi ve 892 ilçede yaşıyor. Nüfusun en büyük dilimi olarak yüzde 43’ü 12 büyük metropolde yaşıyor. Bu 12 büyük metropolde beş binin biraz üstünde mahalle var. Bu mahallelerin 753 tanesinde ortalama nüfus yirmi binin üzerinde. Metropoller dışındaki ilçeler ortalama nüfusu beş binin biraz üzerinde iken metropollerdeki mahalleler ortalama nüfusu altı bin üzerinde.  

Yani bir ilçede kaymakam, mal müdürü, ilçe eğitim müdürü vb. türlü yönetici varken, metropollerin mahallerinde bir tek muhtar var. Üstelik bu mahallelerin 753 tanesinin nüfusu da 15 binin üzerinde. Yönetim sisteminin yetmezliği, tıkanmışlığı üzerine uzun söze ne hacet, rakamlar ve meselenin kendisi bizatihi sorunu gösteriyor!

Mahalle dediğimiz tanım, bir kentsel alandaki yönetsel olarak en küçük ve alt bölüm. Fakat mahalle aynı zamanda sosyolojik kavram olarak yakın komşuluk ilişkilerinin kurulabildiği, insanların selam mesafesinde durabildiği ve birbirini tanıyabildiği en küçük sosyal yapıdır. Gerçi bugün metropollerin kent düzenlerindeki karmaşıklık ve mahallelerin büyüklüğü nedeniyle artık mahalleler içindeki sokakların veya bazı mahallerin ya da sitelerin en küçük sosyal yapı olarak tanımlanması ve incelenmesi gerekir. 

Benim dikkatinizi çekmeye çalıştığım nokta, sosyolojik olarak bu mahallelerdeki yaşam. Bizim akvaryumun ezberlerinden birisi “komşuluğun öldüğü” ve tabi destanlarımız var, karşı kapıdakileri tanımadığımıza, ölsek yardımımıza gelenin olmayacağı üzerine. Dışımızda ise hemşeriliğin hala en büyük sosyal dayanışma gerekçesi olduğunu sanırız. Ama bu ezberler ve destanlar bizim akvaryum içinde geçerli. Muhtemelen çok büyük bir kısmımız apartman ya da site yönetim toplantılarına da katılmıyoruzdur.  

Komşuluk ve dayanışma

Gerçekte böyle olduğunu sanmıyorum ben. Özellikle yoksulluk üzerine yapılan akademik çalışmalar ve bizim araştırmalarımız gösteriyor ki, yoksul ve yoksunlar arasında müthiş bir sosyal ilişki ve dayanışma var. Hala bu toplumdaki hanelerin onda birine giren gelir sıfır veya sıfıra yakın ve hala bu toplumun beşte birinin bırakın sigortasını, sosyal güvenliği bile yok. Bu koşullarda devletin, yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin yardımları kadar kendi içlerindeki komşu, apartman, sokak, mahalle dayanışmalarıyla hayata tutunmaya çalışıyorlar. Tam burada yardımlar ve oy ilişkisi üzerine olan destanlarımızı hatırlatıp, bu konudaki yaklaşımı ve dili gözden geçirmemizi önerip bu konuyu şimdilik geçeyim ben.  

Başka önemli bir değişim hemşerilik meselesinde. Son yirmi yıl öncesine kadar göç eden kişinin geldiği şehirde konduğu yer hemşerilerinin yanı, sokağı, mahallesiydi. Dolayısıyla da ilişki ve dayanışma o sokakta ve mahallede iken bile hemşeriler arası idi. Hala İstanbul’un mahallelerinin ve hatta bazı sanayi işletmelerinde çalışanlarının bile hangi köyden olduğunu tanımlamak mümkün. Fakat kentlerin aldığı yeni şekil içinde artık büyük şehre gelip konulan yerin hemşerilerin yanı olabilmesi pek mümkün olamıyor. Artık bulabildiği ilk yere konuluyor. 

Hemşerilik ilişkileri daha çok ekonomik alan ve ilişkilere kayarken, artık sosyal hayatta ve mahallede hemşerilik ağırlıklı değil. Artık hangi yeni mahallede Kastamonulular var bilmiyoruz ama ev taşımacığı sektöründe ağırlıklı olduklarını gözlüyoruz. Hemşerilik yerine ne tür sosyal ilişkiler ve dayanışma yolları gelişti, bu yeni ilişki ve dayanışma yolları içinde dindarlık ya da cami cemaati ve etrafında olmak ne kadar önem kazandı gibi meseleler akademik dünyamızı bekliyor, üzerinde çalışılsın ve anlaşılsın diye. 

Demem o ki, mahalle meselesini gerek yönetim gerek sosyal hayat açısından yeniden düşünmemiz ve tanımlamamız gerek. Çünkü yalnızca yönetim meselesi nedeniyle değil, eğer demokrasiyi geliştirecek, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye dönüşmeyi hedefleyeceksek, anahtar yeni mahalle tanımımız olabilir. Belki de gündelik hayat üzerinden çoğulcu ve çok kültürlü bir toplumun ilişki ağını geliştirecek, hayatın içinde yeni toplumsal uzlaşmalar üreteceksek de en küçük mekân olarak mahalle üzerine yeniden düşünmemiz gerek. Tabi bunları dert ediniyorsak!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.