Kavramlar bozuldu

Bizim topraklarda demokrasi, seçimlerden ve partilerin varlığından ibaret. Çoğunlukla toplumun demokrasi kültürü eksikliğinden, çatışmacı kültürün varlığından söz ediyoruz. Ama bu toplumdaki sorunlu siyasi kültürün varlığında ve sürdürülmesinde siyasi aktörlerin rolünü de ıskalamamak gerek.

Bizdeki hakim siyaset tarzı müzakere üzerine değil münakaşa ve münazara üzerinde çalışıyor. Aslolan müzakere-ikna ve uzlaşma süreci değil, sataşma-tartışma-kavga anları. Ve siyasetçilerin çoğunun peşinde olduğu şey anlık kazanımların verdiği anlık hazlar. Hatta çoğu kez kazanım da değil bizatihi o anı yaşamanın verdiği şehvet ve haz esas.

Siyaset zeminindeki bu çarpık alışkanlık kavramları bozuyor bir yandan. Öte yandan toplumun gözünde siyaset algısını negatife çeviriyor. Şu anda kullanılan oyların yüzde doksan beşi mecliste temsil ediliyor. Böylesi bir ortamda bile toplumun neredeyse beşte ikisi siyaset eliyle sorunların çözülemeyeceğine inanıyor ya da bu partilerin çözemeyeceğine inanıyor. Siyaset algısı ve imajının sorunlu olduğunu gösterir başka belirti aramaya gerek yok.

Siyaset tarzı alışkanlıklarının en çok kirlettiği kavramlardan birisi “müzakere” ise diğeri de “uzlaşma”. Bugünlerde bu iki kavramı da çok kullanıyoruz, Meclistekiler de. Sanırım herkes bu kavramlardan farklı bir şey anlıyor. Daha önce T24.com.tr’de yazdığım 16.09.2009 tarihli yazıdan ben ne anladığımı tekrarlayayım.

Uzlaşma ne değildir?

Uzlaşma, zora başvurularak gerçekleştirilen anlaşma değildir.

Uzlaşma, psikolojik zorlamalarla, dayatmalarla ve o anın koşullarından yararlanarak diğerinin ikna olmuş gibi davranmasını ve size uymasını sağlamak değildir.

Uzlaşma hiyerarşik pozisyonunuzun ima ettiği gücü kullanarak karşı tarafa istediklerinizi kabul ettirmek değildir.

Uzlaşma bir tarafın taleplerinin dışlanması, yok sayılması değildir.

Uzlaşma birbirine çok benzeyen tarafların ittifakı, işbirliği, ortaklığı değildir.

Uzlaşma nedir?

Uzlaşma aramanın birinci ön koşulu tarafların birbirini taşıdıkları değer bakımından eş düzeyde olduğunu kabul etmektir.

Uzlaşma arayışında önerilerin karşılıklı olarak iç içe geçmesinin olanaklı olduğu kabul edilmeli ve hatta bu amaçlanmalıdır.

Taraflar hem etkili, hem esnek olmalıdır.

Her biri hem diğerini değişime uğratmaya, hem de diğerince değişime uğratılmaya hazır olmalıdır.

Taraflardan her biri kendisi kadar diğerinin de haklı ve doğru, talep ve fikirleri olabileceğini kabul etmelidir.

Tarafların her biri diğerine karşı empati duymaya çalışmalı, onun talep ve arzularını anlamaya çalışmalıdır.

Tarafların her biri diğerinin koşullarına, taleplerine aklı kadar vicdanını da kullanarak yaklaşmalı, kendi taleplerini de vicdanının süzgecinden de geçirmelidir.

Taraflar uzlaşma sürecinde, yapıcı, olumlu, diğerinin duyarlılıklarına, değerlerine, kutsallarına saygılı bir dil kullanmalıdır.

Kırmızı çizgiler, “olmazlar”, “kesinlikle imkânsızlar” sürecin başlangıcında ilan edilip, tarafların her biri kendinin değişme ve dönüşme olasılığını baştan ret etmemelidir.

Uzlaşmanın, beraberlik, bir arada olma, beraber yaşama arzusunu gerçekleştirmenin ön koşulu olduğunu kabul edilmelidir.

Uzlaşma ne ima eder?

Eğer bu tanımlama çabasında not ettiklerim doğruysa uzlaşma sürecinin başında tarafların ne istediklerini bildikleri varsayılır. Kendilerine ve ülkeye dair fikirleri ve hatta bir iddiaları olduğu varsayılır.

Yine tarafların kendileriyle yüzleşmeye hazır oldukları, aynı zamanda duygusal ve zihni ambargolarından, bagajlarından kurtulmaya razı oldukları da varsayılır.

Tüm bunların ima ettiği öz ise tarafların ortak yaşam arzusu ve iradesine sahip olduklarıdır.

Bizim sorunumuz ise tam bu noktada başlamaktadır. Bu ülkenin siyasetçilerinin, aydınlarının ve kanaat önderlerinin önemli bir kısmı için diğerleri, farklı kimlik, ihtiyaç, talep ve fikirler değil, can sıkıcı varlıklardır.  Can sıkıcı varlıklarla ortak yaşam düşünülmez, onlar yok edilmeli, onlardan kurtulunmalıdır.

Kimsenin bu fikrini açıkça söylemeye ve hatta kendine bile itiraf etmeye cesareti olmadığı için de şehvetli siyasi nutuklarla saatler, günler, yıllar geçirilir.

Hayat da önlerinden akar, gider.

Hayat mı onları tasfiye edecek onlar mı hayatı? Zaman gösterecek.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.