Son zamanlarda medyanın krizde olduğu, değişmesi gerektiği türü tartışmaları sıkça görüyoruz. Medya kendi içinden de bu tartışmaları yoğun bir biçimde yapıyor. Yapılan tartışmalar siyasi tutum ve pozisyonlara mihenk alınarak yapılıyor çoğu zaman.
Tarih Arşivleri → Ekim 2009
Ağlarsa anam ağlar
Bizim araştırma bulgularımıza göre, evliliklerin neredeyse onda biri “kendi rızası dışında” gerçekleşirken, görücü usulüyle evlenme oranı da yaklaşık onda altıdır. Rızası dışında evlenme yalnızca ülkenin bazı bölgelerinde görülüyor sanıyorsanız yanılırsınız İstanbul’da da bu oran civarında olduğunu belirtmeliyim. Ülkedeki her üç kadının ikisi evleneceği erkeği kendisi seçememektedir. Boşanmış kadınların yarısı, dul kadınların onda biri anne babalarıyla… Okumaya Devam Et
Okurların içten korku notları
İnternet hem cennet hem de cehennem. Aradığımız her bilgiye ulaşabilmek, yalnızca kendi belleğimiz, kütüphanemizin biriktirdiklerine değil, tüm dünyanın birikmiş her türlü bilgisine kolayca ulaşmak olanağı müthiş fırsatlar sağlıyor her birimize.
Belirsiz gelecek bizi korkutuyor
Bir önceki yazımda ülkemiz insanlarının öznesi kendilerinin olduğu hayattaki korkularına değinmiştim. Bugün de insanlarımızın öznesi ülke ve toplum olan hayata dair korkularıyla devam edelim.
Türkler en çok neden korkuyor?
Daha hızlı ve karmaşık gündelik hayat başta düşünce sistematiğimiz, zihin haritamız olmak üzere çok şeyimizi etkiliyor. Daha fazla boyutun, unsurun, aktörün eskiye oranla çok daha yoğun şekilde gündelik hayatımızı etkiler olması karmaşıklığı artırırken, bireysel hayatlarımızda bir duyguyu da körüklüyor.
Güvensizliğimiz!
Yaşanmakta olan gerilimlere, çatışmalara yüzeyden bakıldığında tüm olanları siyasi aktörler ve partiler üzerinden açıklamak mümkün. Fakat biraz daha meseleyi deştiğimizde toplumsal hafızamızda bir başka tortunun birikmekte olduğunu görüyoruz.
Toplumsal kutuplaşma
Yerde toprak, bölünmüş parça parça paylaşılmış hane hane: sayılmaz! * Toplumsal kutuplaşma, gündelik hayatın içinde giderek daha fazla hissedilir hale geliyor. Bu yarılma, gerilme, çatışma iklimi giderek daha fazla dilimizi, yüreğimizi esir alıyor.
Töreler mi devlet mi suçlu?
Sorunları genel bir çerçeveden soyutlayarak bakmaya çalışırsak bazen kendimizi de boşa çıkaran noktalara varıyoruz. Örneğin Kürt sorununu ülkenin genel demokratikleşme ya da toplumsal dönüşüm sorunlarından ve tarihi perspektifinden ayırarak, adeta uzay boşluğunda bir sorun olarak bakıp konuştuğumuzda da aynı yanılgıyı sıkça görüyoruz.
Kürt sorununu tanımlamak – 4
Kimin sorunu var? Birkaç gün önce, bir milletvekili dostumuz ile sohbet ederken, “Kürt sorunu kimin sorunu?” diye sorup ekledi “bu sorunu kim yarattı ise çözsün”. Eğer milletvekili seviyesinde bile bu noktadan konuşmaya başlama ihtiyacı varsa -ki var görünüyor-, gerçekten de buradan başlamalıyız belki de.