Uzlaşmaya varabilmek, değişimi başarabilmek için

Sürdürülemez oldukları ayan beyan ortada olduğu halde bazı meselelerde niçin hala çözüme bu kadar uzak bir noktada olduğumuz kanaati var? Yüreklerimiz, duygularımız çözüm ve değişim isterken, neden aklımız umutsuzluğumuzu çoğaltıyor? 

Bir kısmımızın korkuları, duyguları umutsuzluğumuzu çoğaltıyor, bir kısmımızın gözleri, gördükleri, gördüğünü sandıkları, bildiğini sandıkları! 

Hafta sonu bir panel için Elbistan’daydım. Yereldeki CHP’lilerle, Aleviler’le ve Kürtler’le harika insanlar tanıdım, müthiş keyifli sohbetlerim oldu. CHP’liler partilerinden umutlanmak istiyorlardı ama hala da “biz bu değişimi başarırız, kazanırız” diyemiyorlardı. Aleviler ve Kürtler çözüm istiyorlardı dertlerine ama “bu kez olacak” diyemiyorlardı. Onlar yan yana, iç içeydiler ama siyasetçiler uzaktan onlara bakıp birbirlerinden çok uzakta olduklarını sanıyordu. Konuştukları korkular ise bizzat onların yaşadıklarından çok onlara anlatılanlara, öğretilenlere dayanıyordu.
Tüm bunları düşünürken bir kez daha fark ettim ki, ister devlet-PKK müzakerelerinde, ister Ak Parti-BDP ilişkisinde (aslında ilişkisizliğinde) ister CHP-BDP ittifakı için ve hatta CHP için değişme-değiş(e)meme tartışmalarında ve benzeri ilişkiler için siyaset zeminlerindeki tüm uzlaşmazlık çözümlerinin ve değişimi başarmanın yöntemi aynı. 

Önce çözüm istiyoruz niyetliliği ve kararı 

Her uzlaşmazlıkta tarafların (veya değişimde değişime karşı olanların) o uzlaşmazlığı doğuran ve sürdüren süreçte aldıkları pozisyonlar var. Örneğin Kürt meselesinde de tarafların yaşanan 30 yıllık mücadele ve şiddet süreci üzerine benimsenmiş davranış ve tutumları, aldıkları siyasi pozisyonları ve kurulmuş ilişkileri var. Bu pozisyon, tutum ve davranışlar farklı olduğu için mücadele ve şiddet süreci sürüyor. Önemli olan tarafların, mücadele ve şiddet sürecinden çözüm sürecine dönme kararları. 

Her bir taraf ve aktör bu kararı verirken, mücadele ve şiddet sürecine göre aldığı pozisyonu, benimsediği tutum ve davranışları da değiştirmek gerektiğinin farkında olduğu varsayılır. Eski mücadele ve şiddet sürecinin gerektirdiği ve ürettiği tutum ve pozisyonlarla çözüm sürecinin başarıya ulaşmayacağını devlet de, hükümet de, asker de siyasetçi de Kürtler de PKK da herhalde artık biliyor. 

Ama bunun yanı sıra her bir aktör ve taraf diğerinin tutum ve davranışının da değişeceğini bilerek davranmalı, karşı tarafın eskisi gibi olmadığına inanarak davranmalıdır.

Devletin ve siyasetin tüm kurumları da Kürt siyasetinin tüm aktörleri de artık böyle gitmeyeceğine, devam edilmemesi gerektiğinde hemfikir olduklarına göre, kendileri değişirken karşı tarafın da değişme niyetini sorgulamadan açık davranmak zorundalar.

Her zaman çözümsüzlükten yana olanlar var olacak

Yine de her bir kurum ve aktörün kendi içinden bazı unsurların şiddet ve çatışma sürecinin devamından yana olacakları da açık. Mesele böyle düşünenlerin varlığı değil, onların çözümü baltalamalarına izin verecek hataları yapıp yapmamakta. Bu çözümsüzlükten yana olan unsurların her birini ayrı ayrı ele almadan, her birinin itirazlarını veya kaygılarını bertaraf etmeden ve her bir aktörün çözüm sürecine katılması sağlanmadan uzlaşmaya ve çözüme ulaşmak zor olacaktır.
Çatışma ve şiddetten yana olan, medet uman aktörler ya çözüm imkanı olmadığına inandıklarından ya karşı tarafın çözüm niyetliliğinden ve çözüm kapasitesinden ya da kendi pozisyonlarının gelecekteki rolünden ve kendi potansiyel varlıklarına güven eksikliğinden böyle davranıyor olabilirler. Bu aktörlerin değerleri, inançları, korkuları ağır basıyor da olabilir.
Yapılması gereken her bir tarafın yaşadıklarını, hak ettiklerini teslim eden bir yeni dil kurmak, kaygı ve korkularını giderecek bütüncül bir politikalar demetini aynı anda konuşmaya başlamaktır. Asıl önemlisi ise ortak yaşama iradesi artıracak bir dil ve politikalar demeti üretmektir. Bunun yolu da dünden çok yarın sabahı konuşmak olacaktır.

Çözüme engel aktörler değil zihniyet kalıpları

Kısaca uzlaşmaya ve çözüme karşı olan, şiddet ve mücadele sürecinden yana olan aktörler ve taraflar değildir. Çözüm sürecine karşı olan bir zihniyet dünyası ve algılar demetidir. Bu nedenle yapılması gereken de bu algılar demetinin dönüşmesini hedeflemek ve zihniyet değişikliğinin gerekliliğini anlatabilmektir. 

Aktörler açısından yapılması gereken ise, her bir aktörün-tarafın-grubun-seçmen kümesinin “çözüme sıcak” olanlarıyla ilişki ve müzakere zemininin yaratılmasıdır. Yani bir partiyi, örgütü, kümeyi, öncülerinin, sözcülerinin pozisyonu nedeniyle tümüyle dışarıda tutmak yerine, içlerinde çözüme sıcak bakanlarla ilişki zeminin ve yolları üretilerek “çözüm merkezi” çeşitlendirilerek güçlendirilmek zorunda. 

Yapılması gereken uzlaşma ve çözüm sürecinde “dışlayıcı” değil “kapsayıcı” olmaktır.

Şimdi başa dönüp bu yönteme dair temel yaklaşımları CHP’nin değişimi için düşünelim, Kemal Kılıçdaroğlu’nun izlemesi gereken yöntemler açısından fark var mı?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.