Türkler en çok neden korkuyor?

Daha hızlı ve karmaşık gündelik hayat başta düşünce sistematiğimiz, zihin haritamız olmak üzere çok şeyimizi etkiliyor. Daha fazla boyutun, unsurun, aktörün eskiye oranla çok daha yoğun şekilde gündelik hayatımızı etkiler olması karmaşıklığı artırırken, bireysel hayatlarımızda bir duyguyu da körüklüyor.

Endişe, bireylerin ve toplumların günlük yaşamında önemlice bir duygu haline geldi. Çünkü yaşanmakta olan değişiklikler hem öylesine yoğun ve çeşitli hem de öylesine hızlı ki ayak uydurma kapasitenize göre sonuçlar lehinize olabileceği gibi dünyanın çok büyük bölümünde olduğu gibi yok olma riskiniz de var. Göremediğiniz ve dokunamadığınız bir düşmandan gelebilecek hızlı değişim dalgası hep bizi tehdit ediyor. İşinizin, topluluğunuzun en küçük istikrar taşımayan adı sanı konulmamış ekonomik ve teknolojik kuvvetlerce her an değiştirilebileceği korkusu davranışlarınıza hâkim olmaya başlıyor.

Bu hızlı değişim yerel olanı veya size ait olduğundan emin olduğunuzu koruma güdünüzü körüklüyor. Kaldı ki bizi biz yapan en önemli unsurlardan olan dilimiz, kültürümüz, fiziki ve sosyal çevremiz, aidiyet duygularımız, yurt ihtiyacımız gibi alanlarda küreselleşmenin yıkıcı etkileri çok açık. Bu da anılan değerlere sahip çıkma güdüsünü artırıyor.

Hele bir de bizim ülkemizde olduğu gibi bu hızlı değişim ve karmaşıklık yönetilemiyor ya da ters tarafa doğru yönetiliyor kaygısı da varsa endişeler giderek korkuya, o da giderek paranoyaya dönüşüyor.

Ülkemiz insanının korkularına baktığımızda kendi özeli için olan korkuları ile ülkesi için olan korkuları farklılaşıyor.

Ülkemiz insanlarının bireysel hayatları için en büyük korkuları eğitim alamamaları olarak ortaya çıkıyor. Daha sonra sosyal güvenceden yoksun olmak ve parasız kalıp muhtaç olmak.

Kendisi veya aile bireylerinin istediği eğitimi alamamasından korkmak önemli bir başka toplumsal meselemizi ortaya çıkarıyor. Eğitim, özellikle çocukların eğitimi bu ülkede insanların sınıf atlaması, bir üst refah seviyesine ulaşması için hala en önemli araç niteliğinde. Özellikle geleneksel aile yapıları içinde mesleksiz, eğitimsiz, sosyal güvencesiz insanların daha iyi bir hayata ulaşma çabalarının en önemli manivelası çocuğunun eğitimi. Eğitimli, meslek ve iş sahibi çocuğun da geleneksel aile yapıları içinde dönüp ailesinin elinden tutarak bir üst hayata taşıması umudu, günümüzde de hala çok geçerli.

Kaldı ki ikinci ve üçüncü sıradaki korkuların da kendi hayatlarının sürdürülebilirliği ile bağlantılı olduğuna da dikkat ederseniz, eğitimin önemi daha da belirginleşiyor.

Hal böyle olunca da çocuğun eğitimi için yapılamayacak fedakârlık ya da ödenemeyecek bedel yok.

Eğitim meselelerine bir kez de bu gözden bakmakta yarar var. Tabi bunun yanı sıra, eğitimin içeriği kadar, burslar, yurtlar, cemaat ilişkileri, türban gibi meselelere de bir de bu gözden bakmak ve anlamaya çalışmak gerek. Zira tüm refaha ulaşma umudunu çocuğunun eğitimine bağlamış insanları bir de dayanışmasız, hukuksuz bırakırsanız bu yolculukta kendilerine seçtikleri (sizce tehlikeli de olsa) bazı tercihler, referanslar ve yoldaşlıkların nedenini anlamak biraz daha kolaylaşıyor. Kolay yoldan suçlamak yerine belki de bu nedenleri anlayıp, neleri nasıl çözmeliyiz sorularını tartışsak uzlaşma ve çözüm daha da kabul görür olacak.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.