Kürt meselesinde yeni viraj

Bir aydır süren Şemdinli çatışmaları ve Gaziantep katliamı sonrası Kürt meselesinde önemli bir kırılma daha yaşandı kanımca. Bir ay önce konuştuğumuz Kürt meselesi ile bugünkü aynı şey değildir. Artık düşündüğümüz, yazdığımız ve söylediğimiz her şeyin bu yeni duruma göre gözden geçirilmesi gerekiyor.

Kürt meselesine dair dünün doğruları bugün de hala geçerli mi, bakmak lazım!

Doğru veya yanlış tanısı koymadan neyin değiştiği, meselenin hangi dinamiklerinin, boyutlarının nereye doğru evrildiğine bakınca önemli iki kırılmanın ve değişimin olduğunu gözlüyorum ben.

Kürt meselesinde şimdiye dek yapılmış en büyük hata Kürt meselesinin çözümünün ve esas olarak devletin demokratikleştirilmesinin, yönetim sisteminin yeniden yapılandırılmasının terör ve güvenlik çabalarına rehnedilmiş olmasıydı. Bugün, son bir ayda yaşananlardan sonra, tüm mekanizmalarıyla devletin, tüm aktörleriyle siyasetin, bu iki meseleyi birbirinden ayırt ederek düşünmesini ve davranmasını beklemek artık mümkün görünmüyor.

Önümüzdeki günlerde yansımalarını göreceğimiz üzere, hem tüm siyasi aktörler hem devlet hem de Kürt siyasetinin aktörleri kendileri açısından haklı argümanlarla yalnızca güvenlik ve şiddet öncelikli düşünecek ve davranacaklar.

Doğru veya yanlış, onaylayalım veya onaylamayalım veri hal artık budur. Bu çıkmaz sokağın tüm aktörlerce gerçekten çıkmaz sokak olduğu anlaşılana kadar bir süre böyle devam edecek. Hangi aktörün, hangi siyasi manevrasıyla buradan çıkılır, bugünden öngörebilmek de kolay değil.

İkinci değişiklik PKK’nın varlığı açısından yaşanmaktadır. Bugünün PKK’sı varlık sebebini ne Kürtlerin taleplerinden ne de kendini koruma çabasından, kendi örgütlü gücünden almaktadır artık. Bugünün PKK’sını var eden koşullar Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’daki gelişmelerdir. Orta Doğu’da ve özellikle Suriye’de yaşanmakta olan süreç, bu sürecin bölgesel ve küresel aktörlerinin pozisyonları ve stratejileri bir süre daha belki dünden de daha güçlü bir PKK varlığına fırsat vermektedir. PKK da bu sürecin vaatleri, fırsatları, ittifak ve işbirliği olanaklarını sonuna kadar kendi varlığını kalıcılaştırmak için kullanmaya çalışmaktadır.

Gaziantep katliamını kabul etse de etmese de, Şemdinli’de kendince başarılı olsa da olmasa da bugünün PKK’sının varlık sebebi artık Kürtlerin talepleri değil, bu bölgesel kaosun ortasında bir hükümranlık alanı çıkarmaktır.

Bölgedeki gelişmelerde Türkiye oyun kurucu değildir. Ne oldu, neden oldu tartışmaları bir yana, bir başka veri hal de budur. Ama yukarıda not etmeye çalıştığım tüm koşullar ve aktörler bir araya gelince de kendi Kürt meselemizi çözmek konusunda da inisiyatif hayatın akışına kalıyor gibi görünmektedir. Küresel ve bölgesel dinamik ve aktörlerin süreci nereye doğru taşıyacağı bilinemediği için de sürecin olumlu fırsatları değil, olası riskleri iç siyasette ağırlık kazanmaktadır.

Bu iki değişim tespitim doğruysa yeni anayasa sürecinin aksayacağını (en azından kapsamının son derece kısıtlı olacağını) ve sivil siyaset alanının daha da daralacağını bekleyebiliriz. Daha da kaygı verici olanı ise siyasetin ve medyanın şovenliğe teslim olmuş dili ve tavrıdır. Ülkenin geleceği için dipteki tehlike de kabaran bu şovenlikten yükselecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.